Toplumsal Barış Olmadan Ekonomik Gelişme Mümkün mü?

Ekonomik büyüme dendiğinde çoğumuzun aklına önce rakamlar gelir: Gayri safi yurt içi hasıla, ihracat artışı, enflasyon oranları… Oysa ben, ekonomiyi yalnızca rakamlarla tanımlamanın yeterli olmadığını düşünüyorum. Çünkü ekonomi, doğrudan insanla, toplumla ve nihayetinde sosyal huzurla iç içedir. Bu yüzden soruyorum: Toplumsal barış olmadan, gerçek anlamda ekonomik gelişmişlik mümkün mü?

Türkiye olarak, tarih boyunca birçok farklı kimliği birarada barındıran bir toplum olduk. Bu çeşitlilik, eğer doğru yönetilirse zenginliktir; ancak ihmal edilirse çatışma kaynağına dönüşebilir. Toplumsal barış, işte bu noktada devreye giriyor. İnsanların kendilerini güvende hissetmeleri, birbirlerine karşı hoşgörüyle yaklaşmaları, ortak bir gelecek hayalinde birleşmeleri yalnızca sosyal bir kazanım değil; ekonomik anlamda da büyük bir güçtür. Örneğin, toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği dönemlerde, yalnızca sosyal ilişkiler değil, ekonomik faaliyetler de zarar görüyor. Güvensizlik ortamında yatırımcılar adım atmaktan çekiniyor, girişimcilik azalıyor, işsizlik artıyor. Oysa tam tersi durumda, yani huzur ve güvenin egemen olduğu ortamlarda, ekonomik canlılık doğal olarak artıyor. İnsanlar üretime daha fazla katkı sunuyor, tüketim dengeli hale geliyor, sosyal yardımlaşma güçleniyor. Türkiye’nin geçmişine baktığımızda, bunun somut örneklerini görüyoruz. 2000’li yılların başında sağlanan siyasi istikrar ve görece toplumsal uzlaşma ortamı, beraberinde ekonomik büyümeyi getirmişti. Dış yatırımlar artmış, istihdam genişlemiş, yaşam kalitesi belirli oranda yükselmişti. Ancak sonrasında yaşanan toplumsal kırılmalar, maalesef bu kazanımları tehdit eder hale geldi. Bugün artık sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal reformlara da ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Adil gelir dağılımı, kapsayıcı eğitim politikaları, ifade özgürlüğü gibi unsurlar ekonomik gelişmenin temelini oluşturuyor. Çünkü insanlar kendilerini eşit ve değerli hissetmedikçe, ne üretimde ne de tüketimde sürdürülebilir bir denge kurulabilir.

Toplumsal barış, aynı zamanda beyin göçünün önlenmesinde de kritik rol oynar. Gençlerin başka ülkelere göç etmesinin temel sebeplerinden biri yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik bir tatminsizliktir. Adalete, fırsat eşitliğine ve özgürlüğe olan inançları azaldıkça, kendi ülkelerinde gelecek görememeye başlıyorlar. Bu da uzun vadede ülkenin nitelikli insan kaynağını kaybetmesine yol açıyor.

Sonuç olarak, ekonomik gelişmişliği yalnızca büyük projeler, altyapı yatırımları ya da rakamsal hedeflerle tanımlayamayız. Ekonomik kalkınma; demokrasi, adalet ve toplumsal huzur gibi değerlerle desteklendiğinde anlam kazanır. Türkiye’nin gerçek potansiyeline ulaşabilmesi için önce toplumsal barışı kalıcı hale getirmemiz gerekiyor. Bu topraklarda birlikte yaşamayı, birbirimizi dinlemeyi ve anlamayı yeniden öğrenmeliyiz. Çünkü ekonomik refah, toplumun tüm kesimlerini kapsadığında değerlidir. Ve ben inanıyorum ki, Türkiye bu potansiyele fazlasıyla sahip. Yeter ki birbirimize güvenmeyi ve birlikte yürümeyi başaralım.
Doç. Dr. Hasan Bardakçı

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et