Toplumumuz genel olarak pederşahi biat toplumu olduğu için, bazen kendimize “Ben” diyemiyoruz. “Ben” dediğinizde sizi egolu biri sanıyorlar. “Biz” dediğinizde ise mütevazı alçakgönüllü olmuş oluyorsunuz. En ucuz alçakgönüllülük bizde dağıtılıyor. Gerçekte ise böyle bir şey yok. “Ben” bendir, “ Biz” de bizizdir.
Siyasi bir partide faaliyet yürütüyorsanız, pek haklı olarak yaptığınız faaliyetleri (Başkalarıyla birlikte yaptığınız için) “Biz” yaptık diyebilirsiniz. Ama tek başıma bir sanat icra ediyorsam, (şarkı söylemek, resim yapmak ve öykü yazmak gibi) bunu “Ben” yapmışımdır. İnsanları öyle bir hale getirdiler ki, “Ben” kelimesini kullanmamak için her türlü evirip çevirmek zorunda kalıyorlar. Geçen gördüm, birinin yeni kitabı çıkmıştı. “Kitabımız çıktı” yazmıştı. “Kitabım çıktı” yazsa kendini egolu biri sanacak. İnsanlar yanlış hayatları doğru sana sana dil bozumuna uğradılar. Kendimden biliyorum, kavramları doğru kullandığım için beni egolu sananların sayısı az değil. Normalde ezberini bozup biraz dil bilgisi çalışsa yanıldığını anlayacak.
Sağ, sol, dinî, laik fark etmez örgütlü yapılarda bir süre kalmış kişilerde bu dil bozumu daha yoğun yaşanıyor. Kişilik parçalanmasına uğratıldıkları için kendilerine yabancılaştırılmış ve özgüvensizdirler. “Ben” kelimesi onlara çok ağır gelir. Çünkü örgütlü hayatı boyunca hep ya örgüte ya da liderine itaat etmiştir. Yaptığı çalıştığı ürettiği ne varsa kendinin değil, örgütünündür. “Ben”lik bilincini yitirdiği için “Biz”in içinde eritmiştir kendini. Bizim gibi toplumlarda bireyin özgürleşmemesinin en önemli sebeplerinden biri, örgütlü yapı içinde “Benlik” bilincinin sıfırlanmasıdır. Bu kişiler kendilerini sıfırladıkları için normal hayata hep 2-0 yenik başlarlar.
PKK Totalitarizminde Liberal olmak
Kendi deneyimimden biliyorum, daha iktidar olmadan PKK gibi radikal sol örgütler totalitarizmin en kaba biçimini iç yaşamlarında uyguluyorlar. Hapishanede 50 kişi kaldığımız koğuşta, bir süre sonra tek kişi kaldığımızı fark etmiştim. Aşırı kaba ideolojik yaşam herkesi aynılaştırmıştı. 50 kişilik koğuşumuzda 25 sorumlu vardı. Her şeyin bir sorumlusunun olduğu bir yerde, haliyle birey olarak kendinize ait hiçbir şeyinizin olmadığını fark ediyorsunuz. Sorumluluk bilinci birey olmayı geliştirir diye düşünebiliriz, ama bu sorumluluk bireyin insiyatif alması için değil, aksine bu kadar yoğun ve aşırı hiyerarşik örgüt bürokrasisinin içinde, bireyin kaybolmasıyla sonuçlanan bir düzenin inşa edildiğine tanık oluyoruz. PKK gibi totaliter örgüt işleyişi ve disiplini içinde yaptığınız her pratik etkinlik yapanın adıyla değil, örgütün adıyla çağrılıyor. Daha sade bir anlatımla, örgüt içinde yaptığınız yapacağınız her “iyi” şey örgütün oluyor, eğer etkinliğiniz başarısız “kötü” olursa bunun sebebi örgüt değil, örgüte layık olamamış, kendini yeterince geliştirememiş bir “kişilik” oluyorsunuz. Buna benzer nedenlerden dolayı örgüt içinde ağzınızla kuş da tutsanız, ölmedikçe, “iyi partili” olma şansınız bulunmamaktadır. Örgütün bu konudaki tavrı şöyleydi, “İyi yapılan işler partinin, kötü yapılan işler partileşmemiş kişiliklerindir.” Burada beklenir ki iyi yapılan işler yapanın adıyla çağrılsın ama öyle olmuyor, örgüt içinde kişilere tanınmış böyle bir ayrıcalık yok.
PKK gibi totaliter örgütlerde kişilik erozyonu, örgüt içi eleştiri mekanizmasıyla sağlanıyor. Örgüte adımınızı attığınız andan itibaren eleştiri mekanizması aleyhinize de başlamış oluyor. Günlük haftalık aylık ve yıllık olmak üzere yüzlerce eleştiri – özeleştiri toplantılarının içinde buluyorsunuz kendinizi. Örgüt ideolojisini ve yaşam tarzını içselleştirene kadar eleştirilerin hedefinde oluyorsunuz. Eğer günlük yaşamda yeterince örgüt disiplinine uyum sağlayamıyorsanız, alacağınız ilk eleştiri “Arkadaşta liberalleşme eğilimi var.” olacaktır. PKK gibi totaliter sert örgütlerin kabullenmediği, şeytanlaştırdığı ilk şey örgüt yaşamında liberal olmaktır. Liberal olmak o kadar şeytanlaştırılmış olmalı ki, hapishanede örgüt tarafından bu eleştiriye maruz kalanların oturup bir köşede ağladığına tanık oldum. Hakkari’nin, Kars’ın bir köyünden örgüte katılmış, hayatında ilk kez duyduğu liberalliğin çok kötü bir şey olabileceğini düşünen insanlar bunlar. O yıllarda bazılarımız, keşke hem örgüt sorumluları hem de bu eleştirilere maruz kalan köylü insanlar liberal olmanın ne anlama geldiğini bilseler dediğimizi hatırlıyorum. Tam trajik komedi bir durum vardı orta yerde. Üzülüyorsunuz, ama neye üzüldüğünüzü bilmiyorsunuz. PKK totalitarizmi insanları çok kötü durumlara soktu. Benzer şey halen devam ediyor. Abdullah Öcalan bir yazısında, “Benim militanlar beni anlamıyorlar, ama benim için ölüyorlar.” Bu kafkaesk durum tam da PKK’nin ruhsal dünyasının özetidir.