İmkânsızlığın Sınırında “İnsan” Kalabilmek

Hayat, bazen bir uçurumun kenarında yürümek gibidir. Adımlarınız korkuyla karışık bir umut taşır. Karşınızdaki manzara kimi zaman bir felâket, kimi zaman da hayran olunası bir sonsuzluk gibi görünür. Ama ne olursa olsun, insan olmanın en derin anlamı, bu uçurumun kenarında bile yürümeye devam edebilmektir. Çünkü insanı insan yapan, her şeye rağmen içinde taşıdığı umuttur.

Hayat bu umudun ve insan kalabilmenin en derin çığlıklarını haykırıyor. Birçok duygu gibi sevginin de imkânsızın sınırında başladığı söylendiğinde aslında her duygunun, her seçimin, her tutkunun insanı yeniden var eden bir yolculuk olduğunu vurgular her nefes alış. Çünkü sevmek, inanmak, düş kurmak ve acıya rağmen ilerlemek, hayata ve kendimize verdiğimiz bir yemin gibidir. Bu yeminin içinde korkusuzca yaşamak, güzelliği aramak ve haksızlıklara direnmek vardır.

İnsan olmak, karanlığın en yoğun olduğu anda bile bir ışık aramaktır. Çirkin bir tende güzel bir ruh bulabilmek, insanın dünyaya bakışındaki derinliği gösterir. Çünkü gerçek güzellik, dışarıda değil, içimizde yeşerir. Ne kadar yıkılmış, ne kadar örselenmiş olsak da içimizde bir tomurcuk hep açmaya hazırdır.

O tomurcuk, umutla beslenir. Belki de en çok sevgiyle… Ama bu sevgi sıradan bir sevgi değildir. Kaliteli sevmekten bahsediyorum; her rüzgârda savrulmayan, her zorlukta tükenmeyen, insanı yücelten bir sevgiden. O sevgi ki ne acıya boyun eğer, ne de zenginliğe tamah eder. O sevgi ki insanı insan yapan erdemdir.

Hayatta “duruş sahibi olmak” da kolay değildir. Bu, yalnızca dik durmak değil, aynı zamanda doğruyu savunmaktır. En güçlü fırtınalarda bile eğilmeden kalabilmektir. Bir gülün dalında solması gibi, kendi köklerinize bağlı kalarak yaşlanmaktır. Her ne kadar hayat size zorluklarla gelirse gelsin, bir insanın kalitesini zorluklar karşısındaki tutumu belirler.

Adilâne, sevgi dolu ve umutla yaşayan bir insan, çevresine güven ve huzur dağıtır. Çünkü bu tür bir insan, hayatın sadece alınan nefeslerden değil, kurulan hayallerden ve yapılan güzel işlerden ibaret olduğunu bilir. Böyle bir insanın gölgesi uzundur, çünkü o gölgenin içinde başkalarına da sığınacak bir yer vardır.

Hayata ve insanlara dair en güzel gerçeklerden biri de şudur: “İmkânsızı sevmek, insanı güçlü kılar.” Bir kelebeğin kendini ateşe atarak sonunu bilmesine rağmen kanat çırpması, insan olmanın metaforik bir yansımasıdır. Kimi zaman düşlerimiz, umudumuz kadar cesur olabilir. O düşlerin peşinden gitmek, bazen bize en güzel dersleri öğretir.

O halde, ne kadar zor görünürse görünsün, hayatta yürümeye devam etmeli insan. Kalbindeki umut ve sevgiyi korumalı; insan kalmanın, düş kurmanın, güzel sevebilmenin ve hakkaniyetli yaşamanın ne demek olduğunu hatırlayarak. Çünkü uçurumun kenarında bile yürüyen bir insan, uçurumun derinliğini değil, karşısındaki sonsuz ufku görür.

Hayat, işte o sonsuz ufuktadır. Ve o ufuk, insan kalmayı başaranlar ve zahirden öte bir mana arayışı içinde olanlara aittir. Yazıyı Hugo’nun bir şiiriyle bitirmek isterim:

“Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?”

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et