‘Yeni’ vesayet

Kültür ve eğitim politikalarıyla ‘belli tip’ insanlar yetiştirmeye çalışmak beyhude. Devlet ‘iyi’ mal üretemediği gibi öngördüğü tipte insan yetiştirmekte de beceriksiz. Bunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok. Kemalist cumhuriyetin ‘pozitivist ve laikperest Türklerden ibaret bir ülke inşa projesi başarılı oldu mu?

Olmadı. Kemalist proje iflas etti, üstelik kurduğu mekanizma ‘karşıtları’nın eline geçti. Onlar da başta Milli Eğitim olmak üzere YÖK’ten devlet tiyatrolarına kadar uzanan bir alanda ‘eski’ dönemin kurumlarını ve mekanizmalarını ‘kendi yeni’lerini oluşturmak için kullanıyorlar.

Bu, yerleşik bir sorunumuza işaret ediyor; bu ülkede kimlikleri devlet inşa etmeye kalkışıyor. Devleti yönetenlerin Kemalist veya muhafazakâr olmaları da fark etmiyor.

Oysa devlet eliyle topluma belli bir dini, ahlakı, ideolojiyi aktarmaya çalışmak en azından iki bakımdan sıkıntılı. Birincisi bu zor bir iş, başaramayabilirsiniz. Müdahale genetik bozukluklar bile yapabilir. ‘Çıktı’yı tanıyamayabilirsiniz bile.

İkincisi, başardınız diyelim; bu durumda da toplumun genetiğini bozmuş olursunuz. Tepeden, devlet tarafından belirlenen bir toplum kalır elinizde; iç dinamiklerini, farklılıklarını, özgüvenini kaybeden devlet güdümlü bir toplum.

Hatırlayın, Kemalizm’in krizini nasıl açıklıyorduk? Kemalizm ‘devlet güdümlü, tepeden inme bir modernleşme projesi’ olduğu için çöktü. Uzun süre pasifize edilen sosyal gruplar zamanla güçlerini topladılar, küresel dinamikleri arkalarına aldılar ve geliştirdikleri demokrasi diliyle söylemsel bir üstünlük kurdular. Sonuç; toplum, Kemalizm’in üstesinden geldi.

Şimdi, başarısızlığı ispatlanan bu 1925 modelini ‘farklı tür insan’ yetiştirmek için kullanmak hiç de yaratıcı bir siyaset değil. Kemalistlerin araçlarını ve yöntemlerini kullanarak ‘farklı’ bir ürün elde edemezsiniz.

Temel ilke, devletin tarafsızlığıdır. Belli bir görüşü ve yaşam tarzını kamu otoritesini ve kaynaklarını kullanarak empoze eder veya desteklerseniz toplumsal olana dışarıdan bir müdahalede bulunmuş olursunuz. Üstelik çatışmalar üreten ve daha da fenası toplumun iç dinamiklerini dumura uğratan bir müdahaledir bu.

Düşünün RTÜK özel kanallarda gösterilen dizilerin içeriğine, dizideki kahramanların ahlakına, kıyafetine, arkadaşlıklarına müdahalede bulunmaya çalışıyor. Kimi kahramanları evlenmeye, kimilerini ilişkilerini bitirmeye çağırıyor. ‘Sanal’ kişiliklerin hayatına böylesine müdahale etmeye kalkışanlar herhalde ‘reel’ insanları da başıboş bırakmazlar. Onları da kendi ahlaklarıyla ahlaklandırmak, kendi kıyafetleriyle donatmak, kısaca kendilerine benzetmek isterler.

Elbette herkes kendi doğrusunu, tercihini, inancını yaşasın ve anlatsın; ama bunu devletin otoritesini ve kaynaklarını kullanarak yaparsa işin rengi değişir. Devletin kimseye belli bir yaşam biçimini dayatma hakkı yoktur, olamaz. Kemalist devletin başörtüsü yasağına karşı bunu binlerce kez dillendirdik. Bugün de paylaşmasak bile farklı görüş ve yaşam biçimlerinin kamu otoritelerince dışlanması, kınanması ve ötekileştirilmesi makul ve makbul görülemez.

Farklı toplum kesimlerinin ‘tercihleri’, devletin müdahale edebileceği, yasaklayabileceği, yönlendirebileceği bir konu olarak görülemez; hatta, ‘eğitim’ konusu yapılamaz.

Sevgili Bekir Berat Özipek eskiden sık sık ‘eğitim şart’ derdi ilgili ilgisiz konuşmaların orta yerinde. Kemalistlerin ‘bu halkı eğitmek lazım’ yaklaşımıyla dalga geçmek için.

‘Halkı eğitmek lazım’ felsefesi yeni bir evrede. İktidar asla ‘halkı eğitmek’ten vazgeçmiyor, sadece eğitimin içeriği ve öngördüğü ‘model insan’ tercihi farklılaşıyor.

Eğitim işi önemli; iktidarın halk üzerinde vesayet iddiasının dışa vurulduğu alandır çünkü eğitim. Halkı reşit görmezseniz onu eğitmek, eğiterek ‘adam etmek’, daha doğrusu sizin tercih ettiğiniz türden bir adam etmek istersiniz. Çünkü siz eğitmezseniz, ‘cahil halk’ şunun veya bunun kucağına düşecek, kandırılacaktır. Dolayısıyla bu ‘cahil halkı kötü etkilerden’ korumaya çalışırsınız. TV dizilerine müdahale eder, gazete haberlerine çeki düzen verir, öğrenci topluluklarının organizasyonlarına karışır halkı ‘korursunuz’.

Bu, tam bir vesayet ilişkisidir. Halkın iyiyi ve kötüyü kendi başına ayırt edemeyeceğini düşünenler halkı ‘korumak’ gerektiğini söyleyip halk üzerinde vesayet kurmaya kalkışırlar. Bunu Kemalistlerin yıllarca yaptığını hatırlıyorsunuz değil mi? Kemalist vesayet boştu, muhafazakâr vesayet de hoş olmayacaktır.

 

Zaman, 01.05.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et