Türkiye’de eskiden kalma bazı hastalıklar hala devam ediyor. Düşünceye ve inanca karşı saygı, bir toplumun en hassas olması gereken değerleri olmalı. Bunlar bir arada yaşayabilmek için zorunlu değerler. Bunlar olmadan ülke kaosa ve şiddete sürüklenir. Bizim sorunlarımızın çoğunun altında bu türden değerlerin ihmal ve ihlal edilmesi yatmakta.
Toplumsal sorunlarımızın tamamına baktığımızda neredeyse hepsinin altında farklılıklara saygı ve hoşgörü değerlerinin ihlalinin yattığını görüyoruz. Farklılıklar, kaçınılmaz; bunun karşısında ya birbirimize saygı gösteririz ya da çatışırız. Çatışmanın bedelleri, her zaman barış ve uzlaşmanın bedellerinden daha ağır olur. Sorunlarımızı çözmek için barışçıl yollar aramamız gerekir.
Şiddet Artıyor mu?
Bu günlerde düşünce ve inançlarından dolayı insanlara yönelen saldırılar çoğalmaya başladı. Bununla ilgili iki örneği geçtiğimiz günlerde yaşadık. Hacettepe Üniversitesi’nde bazı hocaların da hedef göstermesiyle bir araştırma görevlisinin odasının kapısına şiddet ve tehdit içeren yazılar yazıldı ve kırmızı mürekkep döküldü.
Yine geçen hafta Ankara Hukuk’ta mescitte ibadet eden kız öğrencilere karşı saldırı düzenlendi. Bu iki saldırıda bazı ortak noktalar var. Her iki saldırıyı yapanlar da aşırı solcu öğrenciler ve her iki saldırıda da saldırganlar, sıradan insanlara “İŞİD’çi” yaftası vuruyorlar. İnsanlar, onaylamadıkları etmedikleri bir tutumla suçlanıyorlar.
Hukuk fakültesinde saldıran grup, “bizden başka oluşuma izin vermeyiz” diyerek öğrencileri darp ediyorlar. Ardından güvenlik güçleri şiddet gören öğrencileri korumak için fakülteden çıkarıyor. Yani şiddete prim verilmiş oluyor; suç karşılıksız kalıyor.
Ben bu öğrencilerin ceza almayacaklarından eminim. Bu saldırıları yapanlar, her nedense korunaklı. Yanlışlıkla böyle bir saldırıyı, sakallı ve dindar bir genç yapsaydı emin olun Amerikan gazeteleri de dâhil olmak üzere bir anda bütün dünya, bu konuyla ilgilenirdi.
Bu iyi bir durum. Demek ki dindarlara bu tür davranışlar yakıştırılmıyor. Evet, gerçekten de yakışmaz. İslam, dinin adında da olduğu gibi barış ve huzur dinidir. İslam, nefsi müdafaa dışında hiçbir şiddet hareketini meşru görmez. Kuran ayetleri bu konuda kesin hükümler içerir.
İslam Barışı Emreder
Hucurat suresindeki insan ilişkileri ile ilgili ayetlerde bakın neler söyleniyor: Size gelen haberi araştırın. İnsanların aralarını adaletle düzeltin. Birbirinizle alay etmeyin. Birbirinizi ayıplamayın. Birbirinize lakap takmayın. Zandan kaçının. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbiriniz hakkında gıybette bulunmayın (49/6-12).
Başka bir ayette “yumuşak başlı ve hoşgörülü olun” (3/159) deniliyor. En’am Suresi 108. ayet, bütün inançlara ve farklılıklara saygıyı emrediyor. Bakın başka bir ayette ne deniliyor? “Bir gruba karşı öfkeniz sizi onlara karşı adaletsizlik yapmaya sevk etmesin” (5/8).
Hazreti Peygamber de “sizin en hayırlınız insanlara en çok iyilik yapanınızdır” buyuruyor. “Mümin başkalarının elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” sözü ise eşsiz bir evrensel değerdir. Bizim ahlak ve fikir kaynağımız şiddeti değil saygıyı, hoşgörüyü ve farklılıklara tahammül etmeyi öğütlüyor.
Nefsi müdafaa her zaman bir haktır ve insan, kendisine yapılan saldırıya karşı kendini koruyabilir. Ama şiddeti bir hak arama yöntemi olarak kabul etmek beyhude bir yola düşmekten başka bir şey değildir.
Bosna savaşı sırasında Sırplara, bize davrandıkları gibi davranalım diyenlere Begoviç’in cevabı, Müslüman ahlakının güzel örneğidir: “Onlar sizin öğretmenleriniz değil, düşmanlarınız.”
Yeni Yüzyıl, 09.12.2015