Türkiye’yi bekleyen büyük depremler malûmunuz. Ama halen sadece konuşuyoruz. Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremleri hatırlatmakta fayda var sadece can kayıplarıyla değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisine verdiği ağır hasarla da hafızalara kazındı. Dünya Bankası, bu depremlerin doğrudan fiziksel hasarının yaklaşık 34,2 milyar dolar olduğunu belirtirken, yeniden inşa ve iyileştirme maliyetlerinin bu miktarın iki ila üç katı olabileceğini vurguladı.
Depremler, 11 ili etkileyerek 50.000’den fazla insanın hayatını kaybetmesine, 680 bini konut, 170 bini iş yeri olmak üzere toplam 850 bin bağımsız bölümün ağır hasar almasına neden oldu. Ulaşım, enerji, iletişim, tarım ve sanayi sektörlerinde büyük hasarlara yol açtı.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından yapılan araştırmaya göre, depremden etkilenen 11 ilde yeniden kalkınma maliyetinin 5 yıllık bir dönemde yaklaşık 150 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın raporuna göre, depremin yol açtığı maddi ve finansal toplam maliyet 2 trilyon TL’yi aştı. Bu rakam, 1999 Marmara Depremi’nden yaklaşık 6 kat daha yüksek.
Depremin ardından bölgedeki ihracatta yüzde 13’lük bir düşüş yaşandı. En sert düşüşler yüzde 53 ile Osmaniye, yüzde 30 ile Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta, yüzde 28 ile Hatay’da görüldü.
İşsizlik oranları da dramatik bir şekilde arttı. İŞKUR verilerine göre, 2023 yılı Ocak-Kasım döneminde işsizlik ödeneğine başvuranlar, depremden en çok etkilenen iller arasında yer alan Hatay’da yüzde 83, Adıyaman’da yüzde 50, Kahramanmaraş’ta yüzde 46, Malatya’da ise yüzde 40 oranında arttı.
Bu veriler, Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi ve gerekli önlemleri alması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Aksi takdirde, benzer felaketlerin ekonomik ve sosyal etkileri daha da yıkıcı olabilir.
Türkiye’nin deprem riskini azaltmak için yapı denetim sistemlerini güçlendirmesi, afet yönetimi planlarını güncellemesi ve kamuoyunu bilinçlendirmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde, olası bir büyük depremin ekonomik ve sosyal etkileri en aza indirilebilir.
Deprem gerçeğiyle yüzleşmek, sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Ve artık konuşmayalım, icraate geçme vakti gelmedi mi?!