Medyanın demokrasiyle sorunu

Demokratik bir rejimde olması gereken açısından bakıldığında, Türkiye’deki medyanın adamakıllı sorunlu olduğuna şüphe yok. Bunun yeni bir durum olmadığı da açık. Yine de son zamanlarda olup bitenler, düzelmesi bir yana, bu sorunun daha da kangrenleşmekte olduğunu gösteriyor.

Sözünü ettiğim sorunu kısaca, medyanın önemlice bir kesiminin demokrasiden hazzetmemesi ve militarist bakışı içselleştirmiş olması olarak özetlemek mümkün. Onun içindir ki, Türkiye’de demokrasinin temel sorunlarından birinin “medya sorunu” olduğunun söylenmesi, hatta “bu medyayla demokrasi olmaz” denmesi haksız değildir.

Türkiye’nin “medya sorunu”nun ortaya çıkış biçimleri fevkalâde zengin bir çeşitlilik gösteriyor. Bunların başında da, galiba, medyanın büyükçe bir kesiminin demokrasiye “ruhen” uzak durması ve bu arada birçok meselede silâhlı kuvvetlere demokratik temsili kurumlara olduğundan daha “yakın” durması geliyor.

Hatta bazı örneklerde bu tavır kimi gazete ve gazetecilerin silâhlı kuvvetlerin sözcüsü gibi davranmaları biçimini alıyor. O kadar ki, Türkiye’de kendilerine askeriyenin ve askeri bakışın temsilcisi nazarıyla bakılan gazeteciler bile var ve bu durum çoğu kimseye şaşırtıcı gelmiyor. Zaman zaman da silâhlı kuvvetler adına parlamento ve hükümeti, hatta kendi meslektaşlarını “uyaran”, onlara “hadlerini” bildiren gazetecilere rastlıyoruz.

Bu gibi uyarıların bazen doğrudan doğruya silâhlı kuvvetler adına değil de, “derin devlet”i çağrıştıran tanımsız bir “Devlet” adına yapıldığı da oluyor. Böyle durumlarda, buyurgan bir üslupla “uyarı”yı yapanın gazeteci mi, yoksa bizim bilmediğimiz tuhaf bağlantıları olan “özel görevli” bir kimse mi olduğu konusunda tabiatıyla kafamız karışıyor.

Bu tuhaflığın başka tezahür biçimleri de var tabii. Meselâ, demokratik rejim aleyhine komplolara karışan, hatta bu gibi girişimlere “yabancı” ülkelerdeki karanlık odaklardan destek devşirmeye çalışan gazeteciler… Bazen de, siyasi iktidarın belli bir medya grubuna yönelik “hasmane” tutumu o grubun kimi mensuplarının bu gibi yollara sapmalarının mazereti haline gelebiliyor. Oysa, demokratik bir rejimde siyasi iktidarlardan gelen baskılara karşı mücadele vermenin meşru yol ve yöntemleri var.

Medyanın demokrasiyle ilgili sorunu, elbette, seçilmiş hükümetlere “muhalif” medya gruplarının “Devletçi insiyakı” veya “militarizm sevgisi”nden ibaret değil. Sorunun bir yanı da, “demokrasi adına” hükümet sözcüsüymüş gibi yayın yapan gazetelerle ilgili. Oysa, demokrasiden yana olmak demokratik yoldan göreve gelmiş hükümetlerin her yaptığında bir “hikmet” keşfetmeyi gerektirmez.

Açıktır ki, hükümetlerin yaptığı doğru işleri destekleme, bu konuda hakşinas davranma saiki bir gazete veya televizyonun kendisini görevdeki hükümetle özdeşleştirmesini haklı göstermez. Kendi yayın çizgisini hükümet politikalarının seyrine göre ayarlayan bir medya organının sık sık tutarsızlığa düşmesi de kaçınılmazdır ve bu durum da herkes tarafından kolaylıkla fark edilebilir.

Belirtmek gerekir ki, bu tür bir gazeteciliğin sorunu sadece ahlâki değildir. “Militarizm sevgisi”yle malul olanlar kadar olmasa da, bu gibi medya organları da bazen demokratik rejime zarar verebilirler. Bu zararların en tipik olanı da, hükümete angaje bir gazeteciliğin seçilmiş iktidarların muhtemel otokratik eğilimlerini görme yeteneklerini zayıflatması veya büsbütün köreltmesidir.

Star, 18.12.2009
 
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et