DTP sine-i Meclis’e dönerek doğruyu yaptı

Kapatılan partileriyle, darbe isteyen milletvekilleriyle, barış ve huzur ortamı isteyen demokratlarıyla, sokak gösterileriyle, ölümleriyle ve yaşatma çabalarıyla kısacası her şeyiyle tarihi günler yaşıyoruz. Çok karışık bir o kadar da ciddi bir süreç bu… Bunca karışıklığın içerisinden insanlığa, vicdana ve erdeme doğru bir yol bulabilir miyiz? Neden olmasın. Bulmak zorundayız. Yıllardır insanlar ölüyor bu ülkede. Kaç aileye ateş düştü, kaç aile evladını kaybetti, sayısını unuttuk. Son olarak dokuz gencimizi kaybettik. Çok çirkin bir oyunun içerisine çekilmek isteniyor ülke. Bunu gözlerimizin önünde bu kadar alenen, bu kadar ahlaksızca ve insafsızca yapıyorlar.

Özal’la Kaçan Şans

İnsancıl çözüm önerilerinin konuşulmaya, barış dilinin devreye sokulmaya çalışıldığı belki de ilk kez kandan, savaştan uzak bir dille insanların bu kadar birbirlerine yaklaştıkları bir dönemde şu olanlara bakın. Bir anda sokaklar karışıyor. Masum insanlar ölüyor. Bir Kürt partisi kapatılıyor. Kısacası eller ne zaman barış için birbirine uzansa ortalık karışıyor. Barıştan, huzurdan, sükûnetten, demokrasiden ve insandan korkan çok ciddi bir güç var karşımızda. Kan akmadığında, kaos ortamı yaratılmadığında işlerinin bozulacağına inanan korkunç bir güç bu.

Rahmetli Özal 14 Ekim 1991’de “Kürt meselesini mutlaka çözeceğim. Bu benim milletime yapacağım son hizmet olacaktır” demişti. Özal gerçekten de bu konuda çok ciddi çalışmalar yaptı. 27 Ağustos 1992 tarihli MGK toplantısında TRT GAP kanalından Kürtçe yayını savunmuştu. Hatta “Ben karşıyım ama federasyonu bile tartışmalıyız” demişti. Özal tarafından görevlendirilen Adnan Kahveci’nin hazırlamış olduğu Kürt raporu kuşkusuz meselenin demokratik yollardan çözümüne dayanıyordu. Her ikisi de çalışmalarının karşılığını alamadan şüpheli bir şekilde öldüler. Bu ülkede ne zaman demokrasiden, huzurdan ve barıştan bahsedilse ne zaman Kürt’le Türk yan yana gelmeye çalışsa ne zaman bu konuda ciddi adımlar atılmaya başlansa çok vahim olaylar olmuştur. Ülkeyi germek için birtakım karanlık güçler hemen devreye girmektedirler. 1993 yıllarında Erzincan Başbağlar’da 33 insanın hunharca öldürülmesi, yine Bingöl’de 33 erin şehit edilmesi ve Sivas’ta 33 aydının yakılarak öldürülmesi örneğinde olduğu gibi.

Muhalefetin Dili Tehlikeli

Açılım bitmiştir diyor muhalefet liderleri. Artık darbe zaruridir diyor kimileri. Millet bir ayağa kalkarsa diyor bir başkası. Hainler diye bağırıyor öbürü. Ne zıkkım bir şeydir bu açılım diyense bir Kürt temsilcisi. Şimdi partisi kapatıldı. Ama hepsinin ortak dili ve üslubu; savaş… Savaşın kodlarıyla bağırıyorlar. Masum insanlar ölmesin diye bir kaygıları yok. Sanki açılımı konuşmaya başlamadan evvel insanlarımız ölmüyordu. Bombalar patlamıyordu. Suikastlar gerçekleştirilmiyordu.

Muhalefet geçmişte yaşanan vahim hadiseleri sanki hiç bilmiyormuş gibi konuşuyor. Dağa çıkmaktan bahsediyorlar. Halkı tahrik ediyorlar. Kan üzerinden, can üzerinden siyaset yapma derdindeler. Artık bir insanımız bile ölmesin diyemiyorlar. Bu sisli günlerde insanlarımızı sağduyuya davet edeceklerine ikbal peşindeler. Türkiye bu muhalefet liderlerine bırakılmayacak kadar asil ve önemli bir yer. Bu bakımdan muhalefete rağmen inadına demokrasi, inadına özgürlük demeliyiz.

DTP İçe Kapanmamalı

DTP’nin kapatılmasını demokrat bir Türk hatta Türkmen olarak asla tasvip etmiyorum. Bu ülkede kapatılan her parti, her gazete, her internet sitesi, düşünceye ve inanca konulan her türlü yasak bir zaman sonra çok farklı biçimler alarak yeniden karşımıza çıkıyor. Parti kapatmak o partiye oy veren insanları incitiyor. İncinen ve kırılan insanlar doğal olarak kendilerinin değer verilemediği hissine kapılıyorlar. Ve çok radikal kararlar alabiliyorlar. Bırakınız herkes istediği gibi düşünsün, inansın ve politika üretsin. Şüphesiz şiddete ve silaha başvurmadan, kimseye zorla bir düşünce ve inanç biçimi dayatmadan.

DTP ısrarla kendi içine kapandı. Parti yöneticileri son zamanlarda açılım karşıtı hiç de demokrat olmayan bir dille konuşmaya başladılar. Terör örgütüyle DTP’yi ısrarla özdeşleştiren söylemelerini sıklaştırdılar. Bu söylemlerin DTP’yi kapattıracağını bizden daha iyi biliyorlardı. Demokrat kesim başından beri -DTP’ye rağmen- partinin kapatılmaması gerektiğini savundu ve hâlâ bu karardan hoşnut değiller. Bu vakitten sonra -bu kapatılma- DTP’yi Türkiye’ye açmalıdır. DTP temsilcileri barış, huzur, kardeşlik ve demokrasi söylemlerini bundan böyle daha fazla sıklaştırmalıdır. Dağa endeksli bir siyasi mücadele yerine daha evrensel değerlerle şehirde barışa dayalı politika üretme yoluna gitmelidirler. Her gün gelen ölüm haberleriyle barışı tesis etmemiz imkânsız. DTP Meclis’e dönerek olumlu bir adım attı ama bunu devam ettirmeli.

Sorumluluk Herkesin

Bir değişim yaşanacaksa eğer insanlar farklı şeyler yapmaya karar verdikleri zaman yaşanacaktır. Yani değişime insanların bizzat kendileri yol açmalıdır. Bunun için karar vermek zorundalar. Ya statik, durgun, sıkıcı ve bayat bir hayatı yaşamayı sürdürecekler ya da farklı kültür, dil, ırk, mezhep, inanç ve düşünce biçimleriyle zenginleşip hayatı daha anlamlı ve farklı kılacaklar.

Emir komuta sistemiyle toplum hayatına müdahale edilmez. Edildiği ülkelerde de demokrasiden ve özgürlükten bahsedilmez. Bize emirle, zoraki dayatmalarla düşünce ve inanç biçimleri dayatanların hiçte hoşuna gitmeyecek türden ciddi kararlar almalıyız. Kendi hayatımıza artık kendimiz hükmetmeliyiz.

Kendi özgür seçimlerimiz dikkate alınmadan zorla dayatılmak istenen ideolojilere, fikirlere ve insan tiplerine karşın “insanlık” ortak paydasında birleşerek net çözüm önerileri üretmek mecburiyetindeyiz. Aynı şekilde bu ülkenin farklı farklı düşünen ve inanan renkleri olarak; insanlığımızı ortaya koyarak, baskıcı ve dayatmacı zihniyetlere karşı, sivil düşünceyi, özgürlüğü, demokratlığı, hukuku ve adaleti toplumun tüm kesimlerine fark gözetmeksizin tesis edilmesinin, yol ve yöntemlerini konuşmalıyız. Artık bizler özgürce seçimini yapan, yaptığı seçimden dolayı yadırganmayan, sivil düşünen, ülkesinin tüm renkleriyle barışık, çatışmadan uzak kaliteli bireylerin bir arada huzur içinde yaşamasını arzuluyoruz. Artık bu ülkenin Kürdü, Türkü, Alevisi, İslamcısı, Ermenisi, Hristiyanı vs. uygar ve demokratik bir dünyada barışın ve huzurun keyfini çıkarabilmelidir. Çok mu şey istiyoruz Allah aşkına!

Yeni Şafak, 19.12.2009
 
 

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et