Şaşkın prens Beyaz

Geçen hafta Beyaz Show’a telefonla katılan bir izleyici, ünlülere soru sormak yerine hükümetin PKK’ya müdahalesini eleştiren bir tirat attı. Canlı yayında konsept dışı gelişen bu olay karşısında, programın sunucusu Beyazıt Öztürk tabiri caizse dumura uğradı. Stüdyodakilere, izleyiciyi alkışlattırdıktan sonra, azar yemiş bir çocuk gibi, bundan sora daha duyarlı olacağını söyleyerek eğlencesine geri döndü. Söz konusu izleyici hakkında ise soruşturma açıldı. Açılan soruşturmanın ifade özgürlüğü açısından tamamen yanlış olduğunu hemen belirtmek gerekmektedir. Ama bugün değinmek istediğim konu başka.

Televizyonlarda Sığlık Problemi

Malumunuz televizyonlardaki siyasi tartışma programları o kadar çok ki, takip etmesi bir hayli zor. Bu programlarda Kürt meselesi, Alevi meselesi, cinsiyetçilik gibi zor konular bir hayli açık sözlülükle tartışılabilmektedir. Öte yandan bir o kadar çok sayıdaki talk showlar ve diziler sanki Türkiye’de değil de “harikalar diyarında” çekiliyor gibi. Her gün saatlerce yayında kalan diziler zengin kız-fakir oğlan bayalığının ötesine geçmekte zorlanıyor. Modernleşmenin yarattığı sosyal çatışmaları ustaca ele alan klasik Türk romanları da olmasa, diziler su birikintisi derinliğini aşamayacaklar. Talk showlarda entel takılmaya çalışan sunucular ise en fazla “tüm dünyada barış olsun” diyen bir güzellik kraliçesinin seviyesine erişebiliyor.

Tartışma programları ile diziler arasındaki bu tezatlık yetmezmiş gibi siyasi dizilerimiz ise tamamen mafya ve derin devlet hikâyesi üzerine kurulmuş durumda. Türkiye’nin bütün sosyal problemleri bazı dış güçlerin oyunuymuş da, gözü kara vatanperverler bizi her gün bu Ali Cengiz oyunlarından kurtarıyorlarmış. Büyük sorunların sözde perde arkası açıklamalarını yapan diziler, kitlesel bir akıl yıkama faaliyetine girişmiş durumdalar.

Türk televizyonculuğu ve sineması son yıllarda muazzam bir patlama yaşıyor. Buna rağmen, maruz kaldığımız sığlığın en önemli sebebi ifade özgürlüğünün henüz Türkiye’de kurumsallaşamamış olması. Tartışma programlarında belirli bir görüşün idealist savunucuları ya da bu işten para kazanan profesyonel tartışmacılar belirli bir seviyedeki ifade özgürlüğünden faydalanmaktadırlar. Ama senaristler ve yapımcılar güvenli sularını terk etmeye cesaret edemiyorlar. Genişleyen yayıncılık ve sinema sektörüne rağmen, ortaya çıkan yapımların Türkiye ile neredeyse hiç bir alakası yok. Kurgusal yapımlarda, her hangi bir sosyal çatışmaya ilişkin en ufacık zekâ pırıltısı görmek mümkün değil.

Şablon Mesajlar Vermek

Böyle bir yayıncılık ortamında Beyaz’ın programında yaşadığı şaşkınlığa ilişkin yaptığı “özür” açıklamasını acıyarak izledim. Maalesef Beyaz’ın açıklamasındaki samimiyet gerçek. Türkiye’nin en deneyimli talk showcusu, canlı yayında, hazırlanmış metnin dışında cereyan eden en ufacık bir olayı idrak etmekten ve doğru yönetmekten aciz. Beyaz, şablon sosyal mesajlarla yıllarca durumu idare edebilmiş bir televizyon yıldızı olabilmişse, suçu tamamen onda aramamak lazım. Sonuçta Beyaz yıllardır bize dayatılan televizyonculuğun “prensi” olmaktan öte bir sorumluluk taşımıyor.

Neyse ki Türk televizyonculuğuna ve sinemasına mahkûm değiliz. İnternet üzerinden takip edebildiğimiz pek çok Amerikan ya da İngiliz politik dizileri ve filmleri, sosyal sorunların incelikle ve zekice işleyebileceğinin kanıtı olarak karşımızda. Umarım tez zamanda yapımcılarımız ve senaristlerimiz biraz daha yürekli ve zeki olmayı öğrenirler. Öğrenirler de, sanal gerçekliğimizin sığlığından biraz olsun kurtulabiliriz.

Yeni Yüzyıl, 12.01.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/saskin-prens-beyaz-891

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et