Özgür Toplum Kurmak Mümkün müdür?

Özgür toplumun temeli kendiliğinden doğan özgür yaşamdır. Buna bağlı olarak kazanılan temel insan hakları başta olmak üzere, hukuk, hürriyet ve mülkiyettir. Mülkiyet sahibi olmak veya mülkiyet özgürlüğünü savunmak kötüymüş gibi gösterilmektedir. Adam Smith “Her kişinin emeği üzerindeki mülkiyeti, tüm diğer mülkiyetlerin asıl temeli olduğu gibi, bunların en kutsal ve dokunulmaz olanıdır” demektedir. Bu görüşe ek olarak haddimi de belki aşarak;  en büyük ve vazgeçilmez-devredilemez mülkiyetlerden biri de,  bireyin kendi bedeni ve bedeni üzerindeki mülkiyetidir diyebiliriz. Ve bunu da J. S. Mill’in “Birey kendisi üzerinde, kendi vücudu ve beyni üzerinde bizzat kendi başına buyruktur” vurgusuyla da güçlendirebiliriz. Otoriter/totaliter ideolojiler bireyin kendi bedeni üzerinde söz sahibi olmalarını, kendi kaderlerini belirleme iradelerini göstermelerini ve haklar ile donatılmalarını istemezler. Çünkü o zaman kendilerine itaat ve biat edecek kimseyi bulamazlar.

Otoriter/totaliter görüş savunucuları, özgürlük fikirlerini; burjuvazi, mülk sahipleri gibi sınıfların ideolojisi olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Bu bakış açısı hem doğru değil hem de art niyetli bir bakıştır. Bunu böyle gören anlayışın özgürlük fikirleri ve özgür toplum hakkında cahillikleri ve iyi olmayan niyetleri ortaya çıkmaktadır. Özgürlük düşünürlerinin öncelediği kendiliğinden doğan tabiî hayat ve hukuk çerçevesinde vazgeçilmez, devredilmez ve sınırlanamaz haklara sahip olan özgür bireydir. Bu durumda olsa olsa özgürlük düşüncesi;  rızaya/gönüllü birlikteliğe dayalı, metanın, sermayenin ve bedenlerin özgür dolaşımını savunan ve özgür bireylerin oluşturduğu barış içerisinde bir arada yaşama rızası gösteren insanların ideolojisidir diyebiliriz.

Özgürlük filozof ve yazarları eserlerinin hiçbirinde ve hiçbir yerinde, kolektivist-otoriter-totaliter ideolojilerin kutsadığı gibi zora dayalı iktidarın ele geçirilmesi ve bir sınıfın diktatörlüğüne dayanan, özgürlükleri ortadan kaldıran ve bireyi köleleştiren bir sistemi savunmazlar. Özgür toplum savunucuları; fikirleriyle, bu tür sistemler ile sonuna kadar mücadele ederler. Özgürlük filozofları iktidarın ve devleti zora dayalı bir yöntemle ele geçirme gibi bir tezleri olmamıştır, olamaz da. Tam tersine devletin; iç-dış güvenlik, hukuk-adalet gibi hizmetlerin dışında sınırlandırılmasını bıkmadan dile getirmekte ve yazmaktadırlar. Devletin görevi bireyin temel hak ve özgürlüklerini korumak olmalıdır. Özgürlük savunucuları bireyi devlet ve toplumun tahakküm ve baskılarına karşı güçlendirmeye çalıştığı gibi, aynı zamanda bireyi bireyin tahakkümüne karşı korumak ve bireyi bireyin karşısında da güçlendirilmesini kesintisiz bir şekilde savunmaktadırlar.

İnsan hakları, temel hak ve özgürlükler, düşünce-ifade özgürlüğü, eşitlik, adalet, hukukun üstünlüğü, hürriyet, birey olmak gibi kavramlar ve bunlara yapılan vurgular liberal düşüncenin kendisidir. Prof. Dr. Atilla Yayla “Özgürlük ve ondan türeyen diğer haklar, temel insan hakları hep liberal düşünürlerin işleyip geliştirdiği fikir ve uygulamalardır” diyerek bunun altını çizmektedir. Son zamanlarda kendilerini liberal olarak görmeyen otoriter/totaliter anlayışta dahi olanların dillerinde yukarda saydığımız kavramları duyarsınız. Otoriter/totaliter zihinlerden özgürlük fikirlerini duymak elbette güzeldir. Kendilerine itiraf etmeseler de, konuşma ve yazdıklarında temel hak ve özgürlüklere yapılan her vurgu ve alıntı liberal fikirlere yapılan referanstır. İşte “liberal düşünce”nin gücü ve evrenselliği de burada ortaya çıkmaktadır.  Karşıtları da kendilerini tarif etmek ve anlatmak için liberal düşünceye sıkı sıkıya sarılmak zorunda kalırlar. Liberal düşünce her görüşün kendini özgürce ifade etme hakkını savunur. Mill, bu konuda “Bir düşüncenin susturulması insan ırkına karşı, başka bir deyişle  yaşayan nesle olduğu gibi gelecek nesillere karşı da bir haydutluktur” der. Liberal düşünce bütün fikirlerin özgür bir şekilde savunulmasını sonuna kadar tereddütsüz savunur.

Niteliği ne olursa olsun devletin bireysel hakları ortadan kaldırıcı müdahalesi kabul edilemez. Tam tersine hakları koruması ve saygı göstermesi gereklidir.  Bireyin güçlendirilmesi, mülkiyet özgürlüğü, gönüllü birlikte yaşam, malların, sermayenin ve bedenlerin özgür dolaşım hakkı ve hukukun üstünlüğü demokratik özgür toplumunun temelidir. Ve böyle bir toplum ancak haklar ile donatılmış, hakları güvence altına alınmış, kendi bedeni üzerinde söz sahibi olan, onuruna saygı duyulan özgür bireyler tarafından oluşturulabilir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et