Türkiye Demokrasisinin Muhalefet Problemi

Demokraside iktidar ve muhalefet

Demokrasilerde siyaset sahnesinde iki ana siyasî güç bulunur: İktidar ve muhalefet. İktidar tek partiden veya bir partiler koalisyonundan müteşekkil olabilir. Muhalefet ise muhtemelen daha çoğulcu bir yapıda olacaktır. Yani, toplumdaki ideolojik renklilik; ekiplerin ve insanların iktidar hırsı ve arayışı dikkate alındığında, birden çok parti muhalefette yer alacaktır. İktidarın görevi ülkeyi belli bir dönem için ve anayasada çizilen sınırlar içinde yönetmektir. Muhalefet ise iktidara muhalefet etmekle mükelleftir. Bunun bir anlamda iktidarın sürekli gözetim ve denetim altında tutulması anlamına geldiği düşünülebilir.

İktidar her ülkede vardır. Muhalefet de. Ancak, muhalefetin iktidar kadar önemli görüldüğü, alenî olabildiği ve resmî örgütlenme yapabildiği tek rejim demokrasidir. Muhalefet demokraside çok önemli roller oynar. Her şeyden önce muhalefet demokratik sistemin sürdürülmesinde hayatî bir role sahiptir. İnsanların iktidarın icraatlarından ve performansından memnun olmadığı yerlerde ve zamanlarda iktidarın barışçıl yollarla değişikliği kapısını açık tutar. Bu sayede ülkede tepeden tırnağa ve çoğu zaman iç çatışmaya dayanan bir alt üst oluş yerine iktidar partisinin daha düşük maliyetle iktidardan uzaklaştırılması gerçekleşir. Muhalefet sayesinde iktidardan umudunu kesmiş kesimlerin umutları ve hayalleri canlı tutulur. Ancak demokrasilerde insanlar birbirine kurşun sıkmak yerine sandığa gidip oy kullanarak iktidarı değiştirebilme konforunu ve rahatlığını yaşar.

Muhalefetin geleceğe hazırlığı

Muhalefet sorumlu makamda olmamanın avantajlarını kullanarak günlük olayların ve gailelerin içinde boğulmuş iktidarların çoğu zaman yapamayacağı şekilde ülke problemlerine eğilebilir. Hem bilimsel araştırmalar yaptırabilir, bu tür çalışmaları destekleyebilir hem de bu tür araştırmaların sonuçlarına dayanan somut politika önerileri geliştirebilir. Soğukkanlı bir şekilde ülke problemlerini gözlemleyebilir ve işe yarar çözüm önerileri ortaya koymaya çalışabilir.

Bütün bunlar iktidar gibi muhalefetin de ülkenin ve halkın bir parçası olması ve halka karşı sorumluluklar duyması anlamına gelir. Ne yazık ki Türkiye’de iktidar kültürü yanında muhalefet kültüründe de önemli problemler var. Türkiye’de muhalefetin en azından bazı parçalarının kendilerinden beklenen görevleri yerine getiremediği ve işleyişlerinin de bu doğrultuda olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Özellikle CHP’nin. Erdoğan iktidarlarının ömrünün demokrasilerde istisnai olacak kadar uzaması ve ondan kurtulma istek ve arzusunun bazı toplum kesimlerinde en önde gelen hatta tek bekleyiş haline gelmesinin muhalefet partileri arasında yarattığı iş birliği havası ne yazık ki CHP’deki menfî özelliklerin bu partilere de taşınmasına ve etkili olmasına yol açmış görünüyor.

Türkiye’de ana muhalefet olarak CHP’nin problemleri

Muhalefetin ana parçası olarak CHP’nin ilk problemi partinin resmî ideolojisi olan Kemalizm ile boy gösteriyor. M. Kemal’in adı etrafında yaratılan ve fiiliyatta ise CHP’nin tüm ülkeyi ideolojik tahakküm altında tutmasının aracı hâline gelen Kemalizm ne yazık ki CHP’yi her türlü etkili siyasî çalışmalardan uzak tutuyor. Çünkü CHP kendisinin varlığının ve batıl bir inanışla cumhuriyetin kurucusu olmasının kendisine özel bir imtiyaz verdiğini düşünüyor. Bu yüzden CHP siyasî meşruiyetinin demokrasiden değil kendisinden kaynaklandığına inanıyor ve aynı zamanda kendisini diğer partilerin meşruiyetini tanıma ve takdis etme makamı olarak görüyor. Bu çerçevede, meselâ, CHP Atatürkçülüğü ile MHP Atatürkçülüğü arasındaki fark dikkate değer. MHP M. Kemal’i binlerce yıllık mazisi olan bir tarihin belli bir dönemine ait bir şahsiyet olarak görürken CHP tarihi de insanî hayatı da neredeyse sadece M. Kemal ile başlatma ve yine onunla bitirme havasında.

Bu nedenle CHP hiçbir somut politika önerisi geliştirmiyor. Sanki buna ihtiyaç da hissetmiyor. Sadece her zaman ve her şeyde iktidarı eleştiriyor. İktidarın neyi niçin yanlış yaptığı ve yanlışların nasıl düzeltileceği hakkında bir önerisi yok. O kendisinin her problemin otomatik çözümü olduğu inancında.

CHP bu çerçevede millî varlık ve ülke menfaatleri diye bir kavramsallaştırmaya sahip olmaktan da uzak. CHP kafası Türkiye’nin iktidarı aşan ve her zaman problem olmuş olan sorunları dahi iktidara bağlıyor. Bu çerçevede hiçbir adıma ve başarıya değer vermiyor. Örneğin millî silah sanayiinin gelişmesi tüm ülkenin yararına iken CHP buna muhalefet ediyor. Terörle mücadelede ortak politikaya destek vermemek için ayak sürüyor. CHP’nin bugünkü Kürt probleminin temellerini atan parti olduğu gerçeğini görmezden geliyor ve terörle iş birliği yapan, daha doğrusu terör örgütü PKK’nın uzantısı olan Kürt siyasî partilerini terörle ilişkisini kesmeye davet ve teşvik edeceğine onlarla iş birliği yapıyor. Terör saldırılarına karşı açık ve net bir tavır koymuyor. Türkiye’nin Azerbaycan’da, Libya’da bulunmasını sorguluyor. Suriye ve Irak’ta terörle mücadele için askerî harekât yapılmasına karşı çıkıyor.  İlk Türk astronotun uzaya çıkması meselesinde sevinmiyor, sessiz kalıyor, hatta eleştiriyor. Türkiye ile Batı bloku, hassaten ABD ve AB arasındaki ihtilaflarda daha ziyade rakip veya hasım eksenlerin çizgisinde duruyor.

Dahası var, CHP, eski genel başkanın ağzından çıktığı üzere, seçimle iş başına gelmiş iktidarı gayri meşru gördüğünü ilan ediyor. Böylece meşruluğu demokraside ve demokratik süreçlerde değil kendi ideolojisinde ve varlığında aradığını bir kere daha gösteriyor. “Bin odalı saray” gibi fantastik ama saçma ve anlamsız konuları muhalefet dili olarak kullanıyor.

CHP ne yazık ki bürokratik vesayetin post Kemalist bir yansıması olarak tecelli eden 15 Temmuz darbe teşebbüsüne karşı da gerekli tavrı gösteremedi. Çok yalpaladı. FETÖ ile iş birliği sayılabilecek adımlar attı. Oysa bu saldırı aslında sadece iktidara değil onun üzerinden tüm demokrasimize ve dolayısıyla bütün siyasi partilere yapılmış sayılırdı.

CHP’nin bütün bu anti demokratik tavrı ve tarzı Millet İttifakı içindeki ortaklarına da belli ölçülerde yansımış görünüyor. Özellikle 2023 başkanlık seçimleri öncesine Mİ partilerinin muhalefet etme tarzı ve muhalif olduğu konuların dökümü bunu açıkça gösteriyor. Bu açıdan Saadet Partisi çok ilginç bir inceleme konusu olabilir. Bunun ana sebebi bu partinin de AK Parti kurucularıyla ve ana kadrolarıyla ortak kültürel zeminlerden ve hassasiyetlerden gelmesi. Buna rağmen Saadet Partisi adeta iktidara anti demokratik ölçülere ulaşacak şekilde muhalefet yapmakta zaman zaman CHP ile yarışıyor.

Daha iyi bir demokrasi için muhalefet değişmeli

Türkiye’nin daha sağlıklı ve sağlam bir demokrasiye ulaşması sadece iktidarın işi ve görevi olarak görülemez. Bence bu işte iktidar yanında muhalefetin de görevleri ve sorumlulukları var. Muhalefetin de demokrasinin genel standartlarına uyması ve iktidara muhalefet ile ülkeye muhalefeti birbirinden ayırt etmeyi ve birbirine karıştırmamayı öğrenmesi şart. Zira ülkenin partiler üstü, genel problemleri var. Ayrıca birçok günlük problem iktidarı aşan problemlerdir ve hangi parti hangi vaatlerle ve nasıl bir programla iktidara gelirse gelsin üç aşağı beş yukarı aynı veya çok benzer problemlerle boğuşacaktır. Daha özelde ise CHP’nin değişmesi ve demokratikleşmesi ülke demokrasisinin daha iyiye gitmesi için bir tür ön şart. Ne yazık ki CHP bunun bilincine varacak ve gerekli adımları atacak kafada, çapta ve havada görünmüyor. Bu yüzden iktidar değişse de CHP değişmeyecek ve demokrasimizin genel problemlerinden biri olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bağcılar Belediyesi Adres Dergisi

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et