Müslümanlık ve İfade Özgürlüğü

* Bu yazı 2016 başında yazarın internet sitesi için yazılmış olup Hür Fikirler’de tekrar yayınlanmıştır.

Geçenlerde bir grup akademisyen Güneydoğu’da yaşanan olaylar karşısındaki görüş ve duruşlarını belli etmek adına bir bildiriye imza atıp bunu yayınladılar. Bu bildiri medyaya “Terör Örgütünü Destekleyen 1100 Akademisyen” şeklinde provokatif bir başlıkla yansıdı. Bildiriye imza atan bazı akademisyenlerin, üniversite yöneticileri tarafından “ifadesi alındı” ve bazıları hakkında üniversite mütevelli heyeti başkanları tarafından “işlemlere başlandı” gibi açıklamalar yapıldı. Bazılarının kapılarına öğrenciler tarafından “uyarı” asıldı.

İfade özgürlüğü, Mustafa Erdoğan’ın da isabetli bir şekilde söylediği gibi özgür bir toplumun temelidir [1]. John Stuart Mill de özgürlük üzerine kaleme aldığı meşhur eserinde bir düşüncenin susturulmasının, insan ırkına karşı yapılmış bir haydutluk olduğunu söyler [2]. Anayasamızın 25 ve 26. Maddeleri herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebileceğini, kimsenin düşüncelerini ifade ettiği için kınanamayacağını ve suçlu sayılamayacağını belirtir [3]. Örnekleri çoğaltmak mümkün, fakat ben izninizle bugün Türkiye’de iktidarı kullananların daha çok ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir örnek vermek istiyorum.

Müslümanların bildiği gibi peygamber, ölümünden önceki son 10 yılını Medine’de geçirmiştir. Bugünkü Müslümanların hayatına yön veren bilgi birikiminin (sünnet) tamamına yakını, onun Medine’de kurduğu sivil toplum yapısına ve orada izlediği sivil, siyasi ve iktisadi politikalara dayanır. Tarihi bilgilere göre Medine’deki Müslüman topluluğu, peygamberin ölümüne kadar azınlıkta olmuştur. Onun zamanında Medine’nin çoğunluğunu oluşturan Yahudiler ve diğer topluluklar ile Müslümanlar arasında gerilimli bir birliktelik yaşanmıştır. Medine Vesikası olarak bilinen antlaşmanın hükümlerine göre Müslümanlar ile bu topluluklar, Mekke ile Medine arasında süregelen savaşta Medine’yi birlikte savunmak için anlaşmış durumdaydılar. Kuran bize bu gerilimli dönemde yaşanan bazı olaylar hakkında bilgi vermektedir.

Medine’de bir takım siyasi gerekçelerle Müslüman topluluğun içinde bulunan, onlarla birlikteymiş gibi görünen ama kendileri Müslüman olmayan bazı kişiler vardır. Kuran bu insanları münafık (ikili oynayan, ikiyüzlü) terimiyle tanımlar. Bu kişilerden bahseden surede (münafıklar suresi) onları şöyle anlatır:

“O ikiyüzlüler sana geldiklerinde derler ki: Biz senin Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ederiz. Allah senin O’nun elçisi olduğunu zaten bilir. Allah da bu ikiyüzlülerin yalan söylediklerine şahitlik etmektedir. Onlar yeminlerini kalkan edinerek Allah’ın yolundan uzaklaşıyorlar. Onların yaptıkları ne kadar kötüdür.” (63:1-2)

“Sen onları gördüğünde kalıpları senin hoşuna gidiyor. Konuştuklarında sözlerine kulak veriyorsun. Halbuki onlar birbirine dayalı keresteler gibidir. Her sesi kendi aleyhlerine zannediyorlar. Onlar senin gerçek düşmanındır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin, nasıl da yalanlara alet oluyorlar.” (63:4)

Bu kişiler şu tip laflar etmektedirler:

“Onlar şöyle derler: Allah’ın elçisinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin ki dağılsınlar.”
(63:7)

Bu kişiler Mekke’yle savaşmak istemedikleri için Müslümanların Medine’de güçlenmesini istemeyen kişilerdir. Fakat antlaşma şartları gereği şehri savunmak zorunda oldukları için Müslümanlarla Mekke’ye karşı savaşa katılmış fakat bu esnada ordunun moral ve motivasyonunu bozmak için şu tip laflar etmişlerdir:

“Bir de şöyle derler: Şehre geri dönebilirsek oranın şereflileri ezik ve zayıf olanları kesin oradan çıkartırlar.” (63:8)

Bu kişilerin ezik ve zayıf derken kastettikleri Allah’ın elçisi ve onun yanında bulunanlardır.

Bunları niye anlatıyorum? Hani bazı devlet görevlilerinin demeçlerinde sıkça duyarsınız ya: “ülkemizin birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu şu günler…” derler. Genelde bu lafları gerilimli dönemlerde ayrıksı ve ayrılıkçı fikirleri baskılamak için söylerler. İşte Medine’de tam da öyle bir dönem yaşanmıştır ve o dönemde bilhassa Müslümanların içerisinde bulunan ve onlardan görünen bir topluluk bu tip laflar etmektedirler. Şimdi asıl soruya gelelim: Peygamber bu lafları edenlere ne yapmıştır? Cevap: Hiç.

Evet, yanlış duymadınız. Hiçbir şey yapmamıştır. Zaten Allah tarafından ona bir şey yapma hakkı tanınmamıştır. Dikkatli okuduysanız yukarıdaki 4. ayette Allah onların “gerçek düşman” olduklarını belirttikten sonra yapması gereken şeyi de söylüyor: “Onlardan sakın”, o kadar…

Bu ayetlerden hareketle bugün kendini Müslüman olarak ifade eden siyasetçilere ve onlarla aynı çizgide olmaya çalışan üniversite yetkililerine sesleniyorum. O bildiriye imza atanların sizden olmadığını, aslında size düşman olduğunu mu düşünüyorsunuz? O zaman yapacağınız tek şey onlardan sakınmaktır. Sizin kutsal kitabınız onların meşru haklarını ihlal etmenize izin vermiyor. O halde sevmediğiniz görüşleri savunan insanları artık rahat bırakın. Bırakın, herkes nasıl biliyorsa öyle söylesin, öyle davransın. Bırakın, sizin bu davranışlarınızdan güç alan öğrenciler hocalarının kapılarına kırmızı çarpı atmaya başlamasın. Bırakın ki yarın bir gün devran döndüğünde benzer müdahalelere maruz kalmamak için bir gerekçeniz olsun.


[1] http://www.liberal.org.tr/sayfa/ifade-ozgurlugu-ozgur-toplumun-temelidirmustafa-erdogan,227.php

[2] J.S.Mill, “Hürriyet Üzerine”, Ankara: Liberte Yayınları, 4.Baskı, s.71. 

[3] https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et