31 Mart Seçimleri: İki Parti Sistemi Oturuyor

31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerden CHP birinci parti olarak çıktı. Seçimlerden önce Millet İttifakı’nın dağılması, muhalefetin elinin zayıf olduğunu düşündürüyordu çünkü AK Parti ve MHP seçime Cumhur İttifakı çatısı altında girecekti. Cumhur İttifakı’nın karşısında CHP’nin tek başına gireceği seçimlerde başarılı olma şansı kâğıt üzerinde düşük görünüyordu.

Öte yandan seçimler yaklaştıkça yapılan anketler durumun böyle olmadığını göstermeye başladı. İstanbul’da yarışın başa baş olduğu, Ankara’da ise Mansur Yavaş’ın önde olduğu haberleri geldi. Son hafta ise Mansur Yavaş’ın ve Ekrem İmamoğlu’nun arayı açtığı haberleri geldi.

14 Mayıs seçimlerindeki performanslarından dolayı anketlere temkinle yaklaşılsa da 31 Mart gecesi ortaya çıkan tablo bu haberleri doğrulamaktaydı. Mansur Yavaş Ankara’da rakibini neredeyse ikiye katladı, İstanbul’da ise fark yaklaşık 12 puandı. Bunlara ek olarak Ak Parti tarihinde ilk defa bir seçimden birinci parti olarak çıkamadı ve CHP 47 yıl sonra ilk defa seçim kazandı.

Bu durum Millet İttifakı seçmeninin büyük bir çoğunlukla CHP’ye oy verdiğini gösteriyor. Muhalif seçmen karşıdaki ittifakı görünce oyunun boşa gitmesinden endişe ederek en büyük parti olan CHP’ye oy verdi. Çeşitli sebeplerle sandığa gitmeyen ve YRP’ye oy veren Ak Parti seçmenlerinin de etkisiyle CHP seçimlerde birinciliği göğüsledi.

***

Başkanlık sisteminin etkisiyle ortaya çıkan ittifaklar bir nevi iki partili siyasi sistemle sonuçlandı. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı çeşitli fraksiyonları içinde barındıran birer büyük partiye benzetilebilir. Belki de ilerleyen süreçte küçük partiler gerçekten elimine olarak iki ya da üç parti altında toplanacak.

31 Mart seçimleri sonucunda görünen o ki seçmen bu iki büyük merkezden oluşan siyasal sisteme alıştı ve buna göre oy veriyor. Geçen seçimlerde Millet İttifakı’nı oluşturan partiler arasındaki iş birliği her ne kadar minimize olmuşsa da Millet İttifakı seçmeni CHP logosu altında buluştu. Bunda muhtemelen yeni CHP yönetiminin Türkiye İttifakı söylemi ve partiyi merkeze doğru açmaya çalışan politikaları da etkili oldu.

Kılıçdaroğlu’ndan sonra gelen yeni yönetim eski katı Kemalist/laikçi politikalara dönme sinyalleri vermişse de büyük ölçüde Kılıçdaroğlu’nun merkeze açılma politikalarını devam ettirdi. Seçilen belediye başkan adayları (elbette ki istisnalar bir kenara bırakılırsa) bunu gösteriyordu. Buna ek olarak özellikle Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun geniş toplum kesimlerine hitap eden siyasi tavrı diğer illerde de etkili olmuş olabilir çünkü bu iki figür CHP’nin kamusal imajını oluşturmakta da oldukça etkili.

Tüm bunlar başkanlık sisteminin etkisiyle ortaya çıkan iki parti benzeri siyasal sistemin CHP’nin merkeze açılma stratejisini teşvik ettiğini gösteriyor. CHP’li bir cumhurbaşkanı adayı ilk defa 14 Mayıs’ta bu stratejiyle kazanmaya bu kadar yaklaşabildi. Yine bu politikalar 31 Mart’ta seçimi kazanmalarını sağladı.

İki büyük siyasal merkezin oluşturduğu siyasal sistem, büyük partilerin radikal tutumlarını törpülemelerini sağlıyor, partiler arasındaki seçmen geçişlerini arttırıyor, “ben şu partiye asla oy vermem” tutumunu giderek azaltıyor. Böyle bir sistemde seçimler bir nevi referanduma dönüşüyor; iktidardan memnun olanlar iktidar partisine/ittifakına, memnun olmayanlar ise karşıdaki partiye/ittifaka oy veriyor. Böylece ideolojik sabit fikirler giderek önemini yitiriyor. Bunun toplumdaki farklı gruplardan insanlar arasındaki iletişimleri güçlendireceğini ve toplumsal barışa katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Bu sebeple muhalefet parlamenter sisteme dönüş takıntısını, Erdoğan Yönetimi de bu yeni siyasal sistemin temeli olan %50+1 (cumhurbaşkanının geçerli oyların salt çoğunluğuyla seçilmesi) prensibinden vazgeçmeyi artık bir kenara bırakmalıdır. Siyasal sistemimizin evrimsel süreci zorlama geri dönüşleri değil, ortaya çıkan yeni sistemin ihtiyaçlara göre yapılacak reformlarla geliştirilmesini gerektirmektedir.

Bu doğrultuda seçim sistemimizin dar bölge-çoğunluk sistemi olacak şekilde değiştirilmesi önemli bir gelişme olacaktır. Türkiye, TBMM’deki vekil sayısı kadar (600) seçim bölgesine bölünmeli ve her bölgede (gerekirse ikinci turda) % 50’den fazla oyu alan aday milletvekili seçilmelidir. Bu seçim sistemi iki partili sistemi önemli ölçüde teşvik edecek ve milletvekillerini seçmenlere yaklaştırarak güçlendirecektir. Başkanlık sisteminde bakanların atama yoluyla gelmesinden dolayı ortaya çıktığı ifade edilen yerel sorunların meclise aktarılma güçlükleri de böylece aşılabilir. Küçük seçim bölgelerinde seçmeniyle doğrudan ilişkili milletvekilleri yerel sorunları daha büyük bir sorumlulukla dile getirecektir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et