Cumhuriyetçi ve liberal olmak üzere iki ana demokrasi anlayışı vardır. Geçen haftaki yazıda cumhuriyetçi gelenekten kısaca bahsettik, bu hafta da liberal geleneği anlatalım.
Liberal demokrasi anlayışının ortaya çıkışı antik döneme kadar uzanan cumhuriyetçi gelenekle kıyaslandığında çok daha yenidir. Modern dönemde ortaya çıkmış olan demokrasinin liberal yorumunun belli başlı özelliklerine kısaca değinelim.
İlk olarak, liberal demokraside özgürlük, bireyin özgürlüğü ve bireysel özgürlük olarak anlaşılır. Özgürlük, bireyin kendi hayatını başkalarına zarar vermediği sürece dilediği gibi yönetmesine yetki veren doğal hak tarafından garanti edilen bir serbestlik halidir. Bireyler bu özgürlük hakkına toplum veya devlet tarafından tanındığı veya sağlandığı için değil, kendiliğinden sahip kabul edilirler. Toplumdan ve devletten beklenen bu özgürlüğü tanıması ve saygı duymasıdır.
Bu özgürlük anlayışı negatif karakterlidir. Bunun anlamı bireylerin kendi bedenleri, emekleri, zihinleri, vicdanları ve hayatları üzerinde sahip oldukları yönetme yetkisine dışardan bir müdahalenin yokluğunda bireysel özgürlük gerçekleşmiş kabul edilir. Birey istediği ve dilediği şeyleri -başkalarının haklarını ihlal etmeden- dış bir müdahale ile engellenmeden yapabiliyorsa özgür kabul edilir.
İkinci olarak, liberal demokrasi anlayışında eşitlik en az özgürlük kadar önemli bir kavramdır. Baskıcı veya geleneksel rejimlerde de özgür kişiler vardır, ancak herkes o özgürlüklerden yaralanamaz. Liberal demokrasinin farkı her bir kişiye bir diğerininkiyle eşit bir özgürlüğü garanti etmesinden gelir.
Her bir kişi insan olmak bakımından ister doğuştan gelsin ister sonradan edinilsin bütün farklılıklarına rağmen ahlaken ve hukuken eşit bireyler olarak kabul edilirler. Hiç kimse diğeri karşısında herhangi bir sebepten daha değerli veya üstün olarak kabul edilemez.
Aynı siyasi toplumun üyeleri olarak, hem sahip oldukları doğal haklar bakımından, yani özgürlüğe eşit yetkili olmak bakımından, hem de devletin hukuk sistemi kapsamında sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından, yanihukuk önünde eşitliğe yetkili olmak bakımından eşit kabul edilirler.
Üçüncü olarak, liberal demokrasi anlayışında cumhuriyetçi geleneğin aksine, sivil toplum (toplum) ve siyasi toplum (devlet) ayrımı yapılır. Liberal demokrasi anlayışında sivil toplum bireylerin tek başlarına veya birlikte kendilerini gerçekleştirdikleri bir alan olarak görülür. Devlet karşısında sivil toplumun güçlü ve çoğulcu bir yapıda olması gerektiği düşünülür. Genellikle sivil toplum özel alanı da kapsayacak şekilde ve devletin dışında kalan ve devletin “baskıcı” müdahalesine kapalı bir hareket sahası olarak anlaşılır.
Buna karşı devlet (gücü) sınırlandırılması ve sürekli denetim altında tutulması gereken bir yapı olarak görülür. Liberal demokrasi anlayışında devlet, bireylerin özgürlüklerini ve haklarını korumak için oluşturulmuş, vatandaşlara bu doğrultuda güvenlik ve adalet hizmetleri sunması gereken ortak bir teşkilat olarak düşünülür. Cumhuriyetçi demokrasi geleneğinin aksine devlet hükümetlerden ayrı ve onların üstünde kendi başına bir gücü, değeri ve işleyişi olan bir yapı olarak görülmez. Devlet belli hizmetleri vermek için oluşturulmuş bir organizasyon iken, hükümetler de bu organizasyonu yöneten ve işleten asıl iktidar gücü olarak kabul edilir.
Dördüncü olarak, cumhuriyetçi demokrasi geleneğinde “biz” ve “ortak çıkar” vurgusu hakimken, liberal demokrasi anlayışında “farklılıklar” ve “çatışan çıkarlar-değerler” vurgusu vardır. Toplum ortak bir siyasi ülkü etrafında sımsıkı bir araya gelmiş homojen bir yapı olarak değil, etnik, dilsel, dinsel, ideolojik, ahlaki, iyi hayat anlayışı, değerler sistemi, cinsiyet vb. bakımdan çeşitlilik ve çoğulluk barındıran bir yapı olarak kabul edilir.
Cumhuriyetçi geleneğin aksine liberal gelenekte eşitlik adına bu farklılıkların üstü örtülmeye ve çatışma yokmuş gibi davranılmaya girişilmez. Bunun yerine farklılıklar ve bu farklılıkların yarattığı çatışmaların nasıl yönetileceği konusuna odaklanılır. Demokratik kurum ve mekanizmalar toplumda bulunan çoğulculuğun temsil edilebileceği ve birbirini dengeleyebileceği birer araç olarak işlevselleştirilirler.
Dolayısıyla siyaset de erdemli bir edim veya mutlak ve tek bir ortak iyiyi arayış süreci değil, çıkar ve değer çatışmalarının geçici dengeler ve pazarlıklar yoluyla kısa dönemli çözüme kavuşturulduğu bir faaliyet olarak kabul edilir. Kişiler kamusal alana farklılıklarını örten vatandaşlık formasıyla (vatandaş olarak) değil, bilakis sahip oldukları tüm farklılıklarını yanlarında taşıyan vatandaşlık haklarına da sahip bireyler olarak çıkarlar.
Bu yüzden cumhuriyetçi gelenekte olduğu gibi farklılıkların sergilenmesi değil, gizlenmeye zorlanması hak ihlali olarak görülür. İlkinde kamu okullarında dini sembollerin sergilenmesi yasaktır, ikincisinde kullandıkları dini semboller sebebiyle öğrencilerin baskı veya ayrımcılığa uğraması yasaktır.
Beşinci olarak, cumhuriyetçi anlayıştan farklı olarak, liberal anlayışında demokrasinin kendisi bir ideoloji veya özgür ve erdemli yurttaşlara uygun düşen bir tür yaşam biçimi olarak görülmez.Basitçe demokrasi bir yönetim biçimidir. Çok sayıda insanın ortak kararları alabilmesi (aslında bu kararlarda etki sahibi olabilmesi) için uygun olan çeşitli teknik ve prosedürlerden oluşan bir yönetim biçimidir.
Ancak, otoriter yönetim biçimleriyle kıyaslandığında demokrasinin ahlaki ve sosyolojik meşruiyet taşıdığı kabul edilir. Demokratik yönetim bireylerin sahip olduğu kendi kendini yönetme yetkisinin bir uzantısı olarak, kamusal kararların alınmasında yine bu kararlardan etkilenecek kişilerin asıl ve gerçek yetkiye sahip olduğu fikri üzerine yükselir.
Dünyadaki demokrasi uygulamalarına bakıldığında demokrasinin saf bir cumhuriyetçi versiyonunu veya saf bir liberal versiyonunu görmüyoruz. Bunun yerine bir ülkede bir modelin baskın olduğunu ancak diğer modelden de çeşitli etkiler ve izler taşıdığını görüyoruz.
Altıncı olarak, liberal demokrasi anlayışı cumhuriyetçi modelin aksine heterojen ve kozmopolit toplumlara da, büyük nüfus ve toprağa sahip geniş ülkelere de, zorlayıcı ve problemli coğrafyalara da, grift ve karmaşık sosyolojik yapılara da gayet uygun düşebilecek bir demokrasi kavramlaştırmasıdır.
Son olarak, demokrasinin sadece cumhuriyetçi veya liberal uygulamalarının özgür ve tercih edilir örnekler olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Sosyalizm veya İslamcılık gibi çok daha katı, radikal ve kapsayıcı ideolojilerle donatılmış demokrasi girişimlerinin özgürlükler bakımından birer felakete dönüştüğü ortadadır.
Eğer hala sağ/sol kavramlaştırmasını referans almayı anlamlı buluyorsak, liberalizmi “light” bir sağ ideoloji, cumhuriyetçiliği de “light” bir sol ideoloji olarak değerlendirebiliriz. Bir yönetim biçimi olarak demokrasi bu iki esnek ideolojiye uyarlanmış iki alternatif modeli ile karşımızda duruyor. Ben şahsen, pek haklı gerekçelerle, liberal demokrasi kavramlaştırmasından yana tercihimi kullanıyorum.
22.07.2015, Yeni Söz