Keşfedilen Natüralizmin Hâkimiyeti ve İnsan İradesi 

Gerçek ve/veya hakikati aramak, bulmak ve uygulamak insan ve belki de insan zihninden türeyen ama insan zihninden bağımsız da olabilecek olguların temel uğraş ve uygulamalarından biri veya ikisi. Bu temel halin şekillendirdiği yaşamı belirli bir zaman dilimine sıkıştırmamak açıkça mümkün ama biz burada daha çok “aydınlanma” denilen zaman diliminin günceli ve sonrasında ortaya çıkan halleri konu ediniyoruz. Anlamak istediğimiz felsefi-zihinsel durumun kendisini başka zaman dilimleri veya zaman kategorizasyonlarında ifade edip etmediğini de tartışmakta fayda var. Hatta bu kategorizasyonların belirli bir irade tarafından şekillendirilip şekillendirilmediği üzerinden anlayışlar türetmemiz çokça öğretici de olabilir. Ben bir yandan kendiliğinden doğan düzen kavramı ve gerçekliği benzeri bir “hal”e de bunun üzerinden yaklaşıyorum. Bu tip, metafizik boyutların sanki kendilerini bir bakıma iradelendirme süreçleri. Bunları insan zihninden dışarı çıkarak bir yerde keşfetmek ve gerekirse uygulamak, anlama dünyasını muazzam genişletiyor. Gün sonunda istediğimiz de bu değil midir dersek pek yanlış konuşmuş olmayız dememiz gerekiyor.

Konunun içinde bu “doğayı anlama” meselesinin insan üzerinden türeyen boyutları, burada ilgi ve düşünce alanımızı içeriyor. İnsanın merkezde kendisini bulduğu veya kendisini merkezde konumlandırdığı bu sürecin kritikliği ciddi önem taşıyor. Doğayı anlama süreci ve gerektiği yerde zorunluluğu kendisine bir türev kavram da bulmuyor değil. Doğayı anlamaktan insan doğasını anlamak türüyor. Burada konuyu aslında aydınlanma ve modern zamanların gerisine de götürebiliriz. Okuduğum antik dönem dahil “geçmişe ait” siyasal metinlerde de bu konuyu görebiliyorum ve bu tip bir düşüncenin süreklileşmiş bir hal olduğunu iddia etme noktasında olabiliyorum. “Modernizm sonrasına” da şimdi bakmamayı tercih ediyorum ama onun da konuya katkılarının derin olabileceğini düşünüyorum. Buraya “inanıyorum” kavramını katmıyorum ama insan doğasında “inanmanın” ne kadar güçlü olarak kendisini var ettiğini de görebiliyorum. Sırf bir “aydınlanma” ile bunun dışına çıkılabildi mi veya bu içinden mutlaka çıkılası bir durum mudur? Konunun bu tarafa doğru da derinleşebileceğini bilebiliriz.

Doğayı anlamayı ortaya çıkaran natüralizmdir diyebilir miyiz veya bu çaba sonrasında durum artık natüralizm olarak nitelenebilir-adlandırılabilir mi? Ben burada daha çok natüralizm kelimesini ve kavramını merkeze alarak gitmek istiyorum. Yukarıda yazdıklarımın da natüralizm çerçevesinde tekrardan anlaşılabileceğini söylemek istiyorum. Modern bir kavram olup olmadığı sıklıkla tartışılabilecek natüralizmin bir doğrular demeti olduğu iddiasıyla da ciddi şekilde karşılaşıyoruz. Hatta yer yer onunla bir mücadeleye dahi girebiliriz. Kaybedenin olmayabileceği bir mücadele. Kim gerçeği ve hakikati biliyor ve temsil ediyorsa diye düşünceleri türetebiliriz. Bunun da sadece modern bir tarz olmadığını söyleyebiliriz. Gerçek ve hakikat. Aydınlanma üzerinden itibar edilmeyen inançların da hakikatin içinde ne kadar çok yer alabileceğini düşünebiliriz.

Bu “inancın” veya “bilme halinin” bir yandan her şeyin işleyişini ortaya koyduğu iddiası veya önerisi ciddi şekilde ilgi çekici. Bizi de kendi içine dahil eden “natura” siyasallaştıkça da “izm” ini de ihtiva etmeye başlıyor. Nasıl siyasallaşmasın ki de diyebilirsiniz. Her şeyi açıklama iddiasını üzerinize giyerseniz, o her şeyin içinde olan insanın yaşayışının en kuvvetli ayaklarından bir tanesinin görmezden gelinmesini doğru karşılamayabilirsiniz. Sonra her şeyin işleyişini bilebilmenin mükemmellikle olan ilişkisine de bakmak gerektiğini söylemek durumundayım. Buradaki “kurallılık” mükemmelliğe götürseydi daha bir adım dahi atmadan hakikati “bulurduk” herhalde. Bunun olmadığını bilerek devam edelim derim.

İnsan dediğimiz veya sizin insanlık olarak da ifade etmek isteyebileceğiniz siyasal “öznenin” en kritik dönemeçlerinden bir tanesidir aydınlanma ve sıklıkla siyasetin merkezine modern zamanlarda yerleştirilir. Bunun gerekli ve doğru olup olmadığına başka yerde ve zamanda bakmamız gerekiyor. Bir çıkış anı ve yeri olarak da görebileceğimiz halin türettiği bir olgu olarak natüralizm kendisini aydınlanma ötesine de götürebileceğini söylemeliyiz. Yaşadığı space- çevre ve alan manasında- içinde olan bitenin bilinemezliklerinin çözülmesindeki veya çözülmesini isteme halindeki temel işlevdir bir bakıma.

Zamanı alsak ve istediğimiz şekliyle büksek acaba onun bizi aydınlanma gerisinin naturasına götürmesi nasıl olurdu? Bu biraz tarih okumalarında yer edinen bir durum. Bunu yapıyoruz diyebiliriz ancak ne kadar tarih okumalarında yeri olsa da yaşanılanın, şimdiki anda tecrübe edilmesi farklıdır diye tasavvur ediyorum.

Sonra naturanın natüralizminin modernizm ve aydınlanma içindeki siyasal aygıt halinin de bilinmesi önemlidir diyebiliyorum. Hatta, benim ilgimi sıkça çeken, aydınlanma despotizminin elinde nasıl bir “silaha” dönüştüğünü de görebiliriz. Olanı dünyanın bilgisiyle açıklayarak rasyonellik içinde bunu anlayıp ifade etmek farklıdır, natüralizmi elinize alarak modern bir despotizmin kapısını aralayan silaha dönüştürmeniz farklıdır. Modern siyasette bilimsel doğruların insanı ölüme götürmesinin yanlışlığına biraz da buradan bakabiliriz. Bilimsel tutum ve yöntemle savaşın rasyonel hesaplarının ne kadar bu konunun içinde yer aldığını düşünmeye sevk edebilirsem birkaç kişiyi, kendimi mutlu hissetmiş sayabilirim.

Şimdi biraz da natüralizm üzerinden sabit bir determinizmin özgür irade meselesi ile ilişkisine bakalım. Her şeyin belirlenmiş ve sabit bir işleyiş içerisinde olduğu fikrinin bir mutlaklık olduğunu söyleyenlerin natüralizm içerisinden türetilmiş olduklarını söyleyemez miyiz? İnsan da bu naturanın bir parçası olarak buluyor kendisini bir noktada. Sonra onun düşünce ve davranışları da mutlak nedensellikler içerisinde yorumlanıyor ve açıklanıyor. Fakat pozitivist doğa bilimleri açıklamaları ile insanın davranışının süreklileşmiş bir şekilde kestirilmesi uyuşmayınca ortaya çıkan durum da bir bakıma ikilem yaratıyor. Başka bir, gerçeği ve/veya hakikati bilme iddiasının çoğulluğu. Bu çoğulluk her şeyin kurallarını ne kadar derinden etkiliyordur acaba? İnsanın önceden kestirilemez düşünce ve davranışlarının naturaya yeni boyut kattığını mı söylemek gerekiyor? Bu düşünce ve davranışlar bile modern natüralizm içinde tanımlandı demek de kendisini ciddi bir iddia olarak var ediyor.

Özgür irade siyasetini sadece natüralizmin bu boyutuna sıkıştıramazsınız ama, onun ne kadar içinde yer aldığını ifade edebilirsiniz. Bir siyasal aygıt boyutu olan kavramın temsilcileri olduğunu iddia edenlerin önemli bir bölümü güçlü bir despotizm ve engelleyicilik ile özgür iradeyi baskılama siyasetini uyguluyorlar. Fakat liberalizmin buradaki düşünsel derinliği ve daha çok Hayekçi dalı kartezyen rasyonalizm eleştirileri ile birlikte iradenin özgür yanına bir kuvvet katıyor. Bu durum ise bir bilinemezcilik bizce ifade etmiyor. İnsan iradesinin özgür yanıyla bilinebilirliklerin alanının daha da genişlediğini söyleyebiliriz. İnsanın naturasının özgür irade yanıdır belki de bilme sınırlarını genişleten, diyebiliriz. Kritik bir noktada buradaki argümanlar. Çokça işlevseller üstelik. Liberalizmin Hayekyan tarafının Randci rasyonalistlikle çarpıştığı zannedilen noktanın aslında, iki tarafın da birbirlerini destekleyen ve geliştiren bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Hayek ve Rand’in yaşam sürelerinin ötesine giden bir süreç üstelik. Bu beni ciddi oranda iyi hissettiriyor. Liberal literatürün genişliği ve geliştirilebilirliğinin neden güçlü olduğunu da gösteriyor bu özünde fikirsellik olan süreç.

Bu noktada natüralizmin demokrasi, meritokrasi, aristokrasi ve plütokrasi siyasetleri üzerindeki etkilerine de bakmak gerektiğini düşünüyorum biraz.

Natura’nın- “Space”i de içeren “doğa”’nın siyasal yönetimin kimde ve nasıl olduğu sorusuna cevaplar verdiği düşüncesi üzerinden devam edelim.

Naturalizmin keşfedilen mutlak doğruları varsa, demokrasinin farklı kesimlerin seçimselliğini kabul etmesi yukarıda belirttiğim özgür iradeye bakış açısıyla farklılaşır. Demokrasi içinde yönetenin seçimselliği tercih edilmez, önceden bilinir denir. Bu ise demokrasiyi totalleştirenlerin kendi demokrasilerini içine oturttukları noktada bir yer ediyor. “Herkes” olduğunu iddia eden bir kesimin mutlak olarak yönetmesi gerektiği bu natura yasalarına bağlanır. İşte düşünce ve davranışın mutlak yasalarının bulunduğu fikrinden türeyen bir durum daha. Siyaseti işlevsizleştiriyor mu acaba? Siyaseti yapanları de-politize ediyor diyebilir miyiz bunun için? Hatta siyasetin dışlanmasını da içerebilir mi? Dışlanan siyasetin yapılmamasını sağlayanların siyaseti burada nerede konumlandırılabilir? Demokrasi kendi içinde bu noktadan bir çıkış sağlayabilir mi? Demokrasi eğer çoğulcu ise buradaki tekillik natüralizm ile despotizmin birlikteliğine bir yanıt olabilir mi?

Natura bize ne yapılacağını söylüyorsa ve bunu aydınlanma rasyonelliği ile bağlantılı olarak görüyorsak, karşımıza bir doğruyu bilen en beceriklilerin hakimiyeti problemi çıkar. Meritokrasi sıkça zihnimizde yer almaz mı burada? Kimin siyasetsizleşen siyaseti yürüteceğini belirleyen meritokrasinin siyasal özneleri başkalarını de-politize ettikten sonraları kendilerini aşırı siyasallaştırmış olmalarına ne demek lazım? O meritokrasinin natüralizm ile birlikte ortaya koyduğu tekillik bile meritokratik yönetimin sahipleri noktasında çoğullaşıyor. Hor göreceği demokratik çoğulluğa yaklaşmış oluyor. Günümüzün popülerleşen kavramı liyakati de içinde barındıran bir meritokratik siyaset natüralizmde herhalde kendisini keşfediyor. Bir özel seçilmiş kimseler siyasetinin detaylarını görüyoruz böylece. Aslında bir natüralist keşif ile kendi kendine ilan edilen bir iktidar diyebiliriz. Kendi kendini yetkilendirme. Kendi varlığının mutlaklığını keşfetme. İnsan düşünce ve davranışının yasalarında bunu bulduğunu söylemenin yanılgılarını “özgür irademle” reddetme noktasındayım. Bu ifadem bir tanımlayıcılık çabasından tercih edileni açıklama noktasına varıyor. Böyle olmasının şu satırların düşünceleri içinde bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.

İki kavrama daha bir arada bakmamız lazım konunun burasında. Birleştirilebilir olarak görmek istediğim Aristokrasi ve Plütokrasi. Burada aydınlanma merkezinde gidiyorum ve antik dönem Grek felsefesinde -aydınlanma döneminde tekrardan keşfedilen- görebildiğim kadarıyla Natura’nın keşfiyle bu ikisine siyasalda yer veriliyor. Eğer doğruyu bilmemiz gereken yasalar varsa onların içinde en iyiler ve en varlıklılar ayrıcalıklı bir konumdadır argümanı hemen kendisine bir yer buluyor. Burada da keşfedilen ayrıcalıklılar siyaset içinde kendileri dışındakileri de-politize ediyor ve kendi kendisine bir iktidar vermeyi unutmuyor. Demokrasinin totaliter yanını, meritokrasi, aristokrasi ve plütokraside hep aynı noktayı keşfediyoruz. Kendi kendine ilan edilen bir ayrıcalıklı olmanın iktidar sahipliği. Hatta siyasette böyle bir güce kavuştuktan sonra gerçeği/hakikati ilan etme yetkisi bile olabiliyor. Sonra bu yetki kendisini natüralist haklılaştırma ile gösteriyor. “Benim yönetmem doğru çünkü bunun yasalarını işte burada keşfediyoruz ve okuyoruz” argümanının gücü kime verdiğini görebiliyoruz. Burada gücü yukarıdaki “krasi”lerden alıp bireye veren atomist bireyciliğin de işlevselliği özgürlüğü ciddi oranda etkiliyor. Özgürlük, kendilerince doğruyu keşfedenlerin natüralizminden yeni bir doğa durumu keşfetmeye doğru yol alıyor. Daha çoğulcu bir alan diyebiliriz buraya. Siyasetin yeni yönelimler çabalarının içindeki despotizmi sildikten sonra yeni bir yönelim olarak özgür iradenin haklılığı hakikat içindeki yerini sağlamlaştırabilir.

İnsanı kontrol eden insan yasalarının keşfinin ötesindeki ufukların varlığında bir çıkış yeri oluşturabiliriz – ben en azından bir “çıkış” diyorum buradaki duruma – . İnsani yasaların genişlik ve geliştirilebilirliklerinin içinde insanı nesneleştirecek bir keşfedilen naturadan bireyin kendisini var ettiği bir iradi ve öznel dünya. Bireysel otonomi burada benim zihnimde ciddi bir yer ediniyor. Gerçekleştirilmesinin imkansız olarak görülmesi fikrinin ötesinde, yeni yönelimler içinde kendisine ufak ufak yerler bulabilir. Hem bu keşifler sonrasında, olumlu manada, ufkun genişlemesini bugünden tahmin edemeyebiliriz.

Meseleyi natüralizmin bu noktadaki halinden alarak ekolojizmin yoğun bir ideoloji olduğu yerdeki düşüncelere getiriyorum. Bunu ayrıca ele almak gerektiğini söyledikten sonra, özellikle derin ekolojizmin natüralizmden ne kadar türeyip türemediği ve bir alternatif ideoloji olarak yönetim “hakkını” insanı de-politize ederek başka bir “özneye” verdiğini ifade ediyorum. Önemli bir noktadır burası. Natüralizmin içinden çıkmış ama natüralizmi etkisizleştirmeye çabalayan bir düşünce olabilir mi? İnsan ötesi iktidar sahipliğinin tanımının yapıldığı düşünce de diyebiliriz. Natüralizm de-politizasyonlar yaratırken, ekolojizm natüralizmi bile de-politize etmeye çabalıyor.

Özellikle belirtmek gerekiyor ki; ekolojizm insan marifetiyle, natüralizmin naturasını etkisiz kılmaya çabalıyor olabilir. Buradan, konunun gelişen durumu üzerine düşünmeye ve yazmaya devam etmek gerekiyor.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et