Tüm dünyada yükselmekte olan bir homoseksüel dalga var. Londra merkezli bir vakfın himayesi ve rehberliği altında sürdürülen sistematik bir kampanya ile heteroseksüeller baskı altına alınmakta. Homoseksüelliğe az da olsa eleştiri yöneltenler hemen homofobik olmakla suçlanarak bir anlamda terörize edilmekte ve susturulmakta. Buna rağmen, dünyada yükselen homoseksüelliğin bir sonucu olarak, yavaş yavaş bir heteroseksüel dalga da ortaya çıkmakta.
Homoseksüellik bir gerçek. Bilinen bütün tarih boyunca var olmuş; muhtemelen bundan sonra da var olacak. Dolayısıyla ona eleştirel gözle bakmak onun yok olabileceği anlamına gelmiyor. Buna karşılık, homoseksüel çevrelerin gitgide saldırganlaşması da bazı gerçekleri değiştirmiyor.
Bazı homoseksüel çevrelerin bir görüşü cinselliğin bir cinsel organ meselesi değil bir tercih meselesi olduğu. Buna göre, insanlar homoseksüelliği de seçebilir heteroseksüelliği de. Bu tercihi serbestçe yapabilmeleri için örneğin çocuklar üç yaşına kadar ‘oğlum’, ‘kızım’ diye sevilmemeli ve üç yaşından sonra yapacakları tercihlere saygı duyulmalı. Etkili bir azınlık olarak bazı homoseksüeller bu istikamette çalışıyor ve çeşitli ülkelerde eğitim sistemine buna yönelik düzenlemeler ekletiyor.
Bu görüş bana göre yanlış. İnsan ne kendisinin ne de dünyanın efendisi. İnsan bir yaratıcı -inanmayan için tabiat- tarafından belli vasıflarla donatılmış olarak dünyaya gönderiliyor. Bu çerçevede insanın cinsel organıyla cinsel yönelimi arasında kaçınılmaz bir bağ var. Yani insanın cinsiyeti bir tercih meselesi olmaktan ziyade bir dışardan belirlenme meselesi. Böyle bakıldığında homoseksüelliği insanın olağan davranışından bir sapma olarak görmek çok da yanlış değil.
Homoseksüelliğin olağan insanî davranıştan bir sapma olduğunu insan ve toplum hayatıyla da izah edebiliriz. Her canlı belli bir amaçlar silsilesi içinde dünyaya gelir. Bu amaçlardan biri ve en önemlisi varlığını sürdürmektir. Bunun anlamı, yeniden üremektir. Toplumların devamı ve sürdürülebilirliği buna bağlıdır. Bu yüzden, çocukların doğması ve çocuk doğurma kapasitesine sahip ilişkiler normal görülürken diğerlerinin bir sapma olarak kabul edilmesine şaşırmamak gerekir.
İnsan cinsinin standart davranışı homoseksüellik olsaydı insanlığın çoktan yok olmuş olması gerekirdi; zira çocuk doğurma kapasitesi elinden alınmış bir toplum üreyemez. Meselâ on bin kişilik, dış dünya ile teması kesilmiş bir homoseksüel topluluk yok olmaya mahkûmdur; çünkü çocuk yapma kapasitesinden mahrumdur.
Böyle bakıldığında bazı homoseksüellerin durumu ilginç. Bir bakıma bütün insanlığın ve dolayısıyla kendilerinin de sonunu getirecek bir arayış içinde oldukları söylenebilir. Bereket versin ki homoseksüel eğilimdeki kimseler azınlıkta olduğu için böyle bir problem doğmuyor. Ancak, kendi kendini sürdürmek açısından homoseksüeller heteroseksüellerin üzerinde bir anlamda bir asalak olarak yaşıyorlar. Başkalarının dünyaya gelmesine sebep olduğu insanlarla beraber oluyorlar.
Bir diğer mesele homoseksüel camianın hukukî ve siyasî eşitlikle toplum nazarında eşitliği birbirine karıştırması. Hukukî ve siyasî eşitliğin muhatabı elbette devlettir. Devletler genel hukuk kodlarını yaparken ve/veya uygularken insanlar arasında cinsiyetlerine ve cinsel eylemlerine göre ayrım yapamazlar. Siyasette de hem homoseksüeller hem heteroseksüeller seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Bu alanlarda bir eksiklik ve yanlışlık varsa üzerine gitmek herkesin görevidir. Ancak, toplum nazarında eşitliğin, yani tüm insanlardan eşit ilgi ve saygı görmenin talep edilebileceği bir makam veya güç yoktur. Milyonlarca insan kişilere ve tarzlara nasıl bakmak istiyorsa öyle bakar. Heteroseksüeller homoseksüelleri kendileriyle toplumsal bakımdan eşit görmeyebilir. Eşit görmeye zorlanmaları ise hem insan haklarına aykırıdır hem de durumu değiştirmez…
Sanırım önümüzdeki aylarda ve yılarda bu konular daha çok konuşulacak.