28 Şubat tutuklamalarının dalgalar halinde ilerlemesinden Başbakan’ın rahatsız olduğu görülüyor.
“Birinci, ikinci, üçüncü dalgalar filan… Bunlar toplumun huzurunu kaçırıyor… Dalgalardan ülke boğulur… Bu iş bence uzatılmamalı” sözleri genel olarak şaşkınlık yarattı ve geniş tartışma konusu oldu.
Şaşkınlığın sebebi, aynı başbakanın daha kısa bir süre önce, MÜSİAD toplantısında bambaşka bir tondan konuşmasıydı. O konuşmasında 28 Şubat soruşturmasının genişletilmesini, olayın ekonomik boyutunun da üstüne gidilmesi gerektiğini söyleyen; “Acaba kimler burada vurgun yaptı? İşte o vurgunu yapanların hesaba çekilmesi lazım. Suç duyurusunda bulunuyorum buradan” diye bağıran; bir bakıma yeni dalga çağrıları yapan o değil miydi?
Peki Başbakan’ı bu açıklamadan bir hafta sonra “işi uzatmamak, kısa kesmek” noktasına getiren ne oldu?
Dikkate alınması gereken oran
Kimileri onun bu tavrını “Bakın, süreci ben bile etkileyemiyorum. Çünkü yargı bağımsız” savunması yapma çabası olarak yorumluyor. Kimileri de bu tavır değişikliğini MetroPOLL’ün 27 ilde yaptığı “darbe araştırması”na bağlıyor. Başbakan’ın “artık daha fazla uzatılmasın” mesajına bu araştırma sonuçlarının yol açtığını düşünüyor.
Söz konusu araştırmayı iki türlü okumak mümkün. Bardağın dolu tarafına bakınca, toplumun yüzde 80’inin darbeleri onaylamadığına bakıp sevinebilirsiniz ama boş tarafına bakınca da yüzde 17’lik bir “darbe taraftarı” kitle görürsünüz ki bu hiç de azımsanamayacak bir orandır. Yine, “28 Şubat darbesinin yargılanmasını doğru ve gerekli buluyor musunuz” sorusuna verilen yüzde 27,5’lik “bulmuyorum” cevabı da Erdoğan’ı alarme edecek kadar yüksek bir orandır. Yönettiği toplumun “huzuru”na her şeyden önce önem vermesi gereken bir siyasetçinin mutlaka dikkate alması gereken bir oran…
Peki buradan giderek, Erdoğan’ın 28 Şubat soruşturmasının dar tutulmasını istediği sonucunu çıkarabilir miyiz?
AK Parti lideri de pekâlâ bilir ki, “en son” darbenin yeterince soruşturulmaması; henüz bütün sanıklar, tanıklar ve kanıtlar capcanlıyken, acılar taptazeyken bu davanın derinleştirilmemesi, çok daha eski tarihli darbelerin yargılanmasının meşruiyetini zedeler. Ayrıca, bu darbe ortamında gelişen, bu darbenin devamı niteliğindeki Balyoz ve Ergenekon davalarına da zarar verir.
O yüzden de ben bu sözlerden darlık ya da sınırlılıktan çok, çabukluk sinyali alıyorum. Çünkü toplumun huzurunu kaçıran en önemli faktör her zaman belirsizliktir. Bilinmezlik en büyük stres kaynağıdır, en yıpratıcı durumdur. Her gün televizyonunu açtığında karşılaştığı “yeni bir dalga” haberi, bir kesimi huzursuz ediyor. Bu dalgaların nereye kadar; kendisinin ne kadar yakınına kadar uzanacağından endişeleniyor.
Statükonun yıkılışının simgesi
Unutmayalım ki, bu davalar on yıllardır hüküm süren statükonun yıkılışının sembolü olan davalardır. Bu ülke üç beş yıl gibi kısa bir zamanda yıkılmaz sanılan statükonun yıkılışına ve yeni bir statükonun kuruluş sürecine tanık oldu. Bu büyük altüst oluşun gerilimsiz olması beklenemez. Eski statükoyla hesaplaşma mutlaka yapılmak zorundadır. Ama toplumun artık bu altüst oluş halinden kurtulup yeni bir denge, yeni bir düzen halini özlediği de açıktır. Bu, zor zamanlarda hepimizin hissettiği “Ne olacaksa olsun ama artık bitsin, bitsin ki huzur bulalım, kendimizi emniyette hissedelim, bir an önce yeni statükoya uyum sağlamaya çalışalım” ruh halidir.
Ben Başbakan’ın bu ruh halini anladığını; o yüzden de yargıya elini çabuk tutması mesajı verdiğini düşünüyorum.
Peki bu yargıya müdahale midir? Doğrusu öyledir. Ama esasa ilişkin değil, usule ilişkin bir müdahaledir ve kabul edelim ki iyi niyetlidir.
Bugün, 12.05.2012