Öğrenci evleri konusunun pratik bir önemi kalmadı. Olay geri adım atılarak sonlandırıldı ki zaten böyle olacağı daha ilk günden belliydi.
Konu bitti ama tartışma bitmedi…
Tartışmanın iki şekilde yürüme ihtimali vardı.
Birincisi hem parti tabanının hem de kamuoyunun bu konu dolayısıyla ortaya çıkan iki farklı muhafazakârlık anlayışı üzerinde tartışmaya girmesiydi.
İkincisi ise, ortaya çıkan anlaşmazlığı parti içi kariyer hesaplarıyla, AK Parti’nin sacayağını oluşturan üç isim arasındaki kişisel çekişmeler ve rekabetle açıklanmaya girişilmesi ve bütün olan bitenin siyasetin malum ayak oyunları olarak sunulması…
Her zaman olduğu gibi ikincisi tercih edildi. Zira bu yol, ortalama yorumcu profilimiz açısından daha kolay, genel kamuoyu açısından da çok daha ilginç ve frapandı. Konu o kadar cazipti ki, daha üç-beş yıl önce Arınç’ı AK Parti içindeki en radikal unsur ilan edenler bile bölünme kokusu alınca Arınç’a methiyeleri düzmeye başladılar.
Siyaset yorumcularımızın ustası oldukları bu alanda ne kadar yaratıcı olabildiklerini birkaç gün içinde gördük. Senaryo yazmakta sınır tanımadılar: Arınç’ın bir komplonun parçası olduğunu bile söylediler. “Bu işin esası çoktandır pazarlanmakta olan ‘Erdoğan’sız bir AK Parti daha iyidir’ fikridir, AK Parti’yi Erdoğan’sız bırakarak yok etmek isteyenlerin bir atağıdır” diye yorumlar okuduk…“Arınç’a emeklilik yolu görünüyordu, kendini hatırlatmak istedi”, “Cemaatten cesaret alıyor; tüzük değişikliği ve başbakanlık istiyor” diyenleri dinledik.
Bir ihtimal daha var
Bir tek ihtimal üzerinde durmadılar: Bülent Bey’le Tayyip Bey arasında ortaya çıkan bu polemiğin AK Parti’nin siyasi çizgisine ilişkin gerçek bir fikir ayrılığından kaynaklanması ve arkasında da başka hiçbir şey olmaması ihtimali…
Ben kendi payıma, karşı karşıya kaldığımız durumun “damardan”, yani öze ilişkin bir fikir tartışması olduğuna ve bu tartışmanın “siyasi ayak oyunu” yorumlarıyla gölgelenmeden sürdürülmesi gerektiğine inanıyorum.
Daha önce de yazdığım gibi, karma öğrenci evleri tartışması Türkiye’deki farklı muhafazakârlık anlayışlarının netleşmesi açısından çok önemli bir tartışma. Bu tartışma içinde kabaca iki farklı ele alış ortaya çıkıyor. Farklı cinslerin aynı çatı altında kalmasının aile değerleri üzerindeki olumsuz etkisine işaret etmekle birlikte, bu konunun yasalarla ve müdahale yoluyla engellenmesine karşı çıkanlar; öte yanda böyle bir tablonun “toplumu rahatsız ettiği” ve devlete görev yüklediği gerekçesiyle müdahale edilmesini savunanlar…
Ana fikri “başkalarının özgürlüğü”ne karşı tutum olan bu tartışmanın AK Parti içinde kavga dövüş olmadan sürebilmesi, bu partinin dinamizmini koruması, kendini yenileyebilmesi açısından hayati önem taşıyor. Ama bu mesele sadece AK Parti açısından değil, muhafazakâr kesimin bütünü açısından da öyle…
Sevindirici olan şu ki, geçtiğimiz birkaç günde muhafazakâr kesimin kanaat önderlerinin ağırlıklı kesiminin yaşam tarzına müdahale konusunda duyarlı bir tutum takındıklarına tanık olduk.
Bence bu tablo, krizin kendisinden de, AK Parti içindeki çalkantılardan da daha önemli.
Zira Türkiye’nin yüzde 60’ını oluşturan muhafazakâr kitlelerin “başkalarının özgürlüğü” noktasında daha liberal bir anlayışa doğru evrilmesi hem partinin rotasını tayin eden esas etkendir hem de bu ülkenin huzur bulmasının olmazsa olmazı…
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.