Liberalizm insan olmanın onurunu yüceltir

Liberalizme eleştiri her ne kadar İslamcı aydınlardan gelse de bu tür liberal fikir ve tutumları İslam dünyasında yer eden ünlü felsefeci ve bilim adamlarında da görmekteyiz. Örneğin İbni Sina sıkı bir totaliter sistem karşıtıdır. Eserlerinde totalitarizmle mücadele edilmesini tavsiye eder. Aynı şekilde İbni Haldun da Mukaddime adlı eserinde daha o yıllarda devletin ekonomik faaliyetlere müdahalesinin sakıncalı olduğunu vurgulayarak bir bakıma liberal fikirler ortaya atmıştır.

Her taşın altında liberalleri bulmak gayesi güdenlerin ortak bir özelliği de neredeyse birçoğunun liberal fikir dünyasına vakıf olmayan ve belirli bir kolektivist yapının taşıyıcı unsurları olmalarıdır. Liberalizmin bireysel özgürlükler, insan hakları, siyasal ve ekonomik alanlarda ürettiği düşünce birikiminden bihaber olanların yaptıkları ilk iş; liberalizmi bir ‘din’ gibi göstermek oluyor. Oysa liberalizm bir din iddiasıyla ortaya çıkmadığı gibi ortaya attığı fikirlerle de kendini insanlığın vardığı en nihai nokta olarak da takdim etmez. Liberalizm en temelde ciddi bir özgürlük savunucusudur.

Liberalizm kolektivist yapıların içinde nesneleştirilen, unutulan, kaybolan, değerleri, tercihleri yok sayılan bireyin, başlı başına önemli ve değerli olduğunu söyler. 17. Yüzyıl’ın önemli filozoflarından Locke doğal hukuk kavramını ortaya atarak insanın doğuştan, sırf insan olmaktan ötürü başka bir deyişle insan kişisinin özündeki onurdan kaynaklanan birtakım haklar olduğunu ifade etmiştir. Bunlar yaşam, mülkiyet ve hürriyet hakkıdır. Liberalizm en büyük eleştirisini de buradan almaktadır. Çünkü insanları herhangi bir kolektivist yapının içerisine mahkûm ederek kontrol etmek, onları yönlendirmek, üzerlerinde hesap yapmak ve tasarruf hakkında bulunmak daha kolaydır.

Bu yüzdendir ki bu tür yapıların temel unsuru ve savunucusu olan insanlar elbette bireyin başlı başına ayakta dimdik durmasından, bireysel özgürlüklerini savunmasından, kendi düşüncelerinin, eylemlerinin öznesi olmaktan büyük rahatsızlık duymaktadırlar. Dolayısıyla bireyi öne çeken ve değerlerini yücelten liberalizmi tüm kötülüklerin anası gibi göstermekten çekinmemektedirler. Çünkü birey olmanın farkına varan birini kontrol etmek, düşüncelerini yönlendirmek, iradelerini başka yöne sevk etmek bir hayli zordur.

Devleti kutsallaştırmak

Dünyada tek bir liberal bakış ve düşünce yapısı olmadığı bir gerçek. Liberalizm eleştirisi yapanlar ya literatüre hâkim olmadıklarından ya da kasıtla olsa gerek hangi liberal anlayışı eleştirdiklerini de ifade etmedikleri gibi toptancı bir bakış açısıyla genelde liberal fikriyatı itibarsızlaştırma amacı gütmektedirler. Örneğin devletçiliği savunan Amerikan liberalizmin aksine otantik/klasik liberalizm düşünce yapısı öncelikle kolektivist yapılar içerisinde eriyen bireyin özgürlüğüne vurgu yapmaktadır

Liberal düşünce bireyin ve toplumun merkeziyetçi bir yapılanmayla tek elden planlanmasını ve otoritenin bireyler üzerinde hesap yapmasına çok yönlü olarak karşı çıkar. Örneğin Hayek ‘Kölelik Yolu’ adlı eserinde totaliter rejimin bir kölelik düzeni olduğunu ifade eder. Bu bakımdan liberalizmi totalitarizmin zıddı olarak takdim eder ve işletilen toplum mühendisliğine de tümüyle karşı çıkar. Dolayısıyla liberaller otoriter ve totaliter rejimlere karşı bireysel özgürlükleri alabildiğine savunur. Ve devletin güç ve yetkilerinin birey lehine sınırlandırılması gerektiğini ifade ederler.

Devletin sınırlandırılması konusunda herhangi bir fikri olmayan ve devleti kutsallaştıran birisinin; bugün kendi dünya görüşü çerçevesinde haklı ve gerekli bulduğu birtakım uygulamaları bir zaman sonra bir başkasının gelip hiç hoşlanmadığı, benimsemediği bir değer yargısının ‘en iyisi budur’ diyerek kendisine dayatıldığı bir siyasi ortamla baş başa kalma ihtimali bir hayli yüksektir. Liberalizmin bu konudaki çizgileri nettir bu da; devleti mümkün olabildiğince bireyin hizmetine sunacak şekilde küçülmesidir.

İslam dünyasındaki liberal fikirler

Liberalizme eleştiri her ne kadar İslamcı aydınlardan gelse de bu tür liberal fikir ve tutumları İslam dünyasında yer eden ünlü felsefeci ve bilim adamlarında da görmekteyiz. Örneğin İbni Sina sıkı bir totaliter sistem karşıtıdır. Eserlerinde totalitarizmle mücadele edilmesini tavsiye eder. Aynı şekilde İbni Haldun da Mukaddime adlı eserinde daha o yıllarda devletin ekonomik faaliyetlere müdahalesinin sakıncalı olduğunu vurgulayarak bir bakıma liberal fikirler ortaya atmıştır. Bireyi devletin gücü karşısında savunan, totaliter rejimlerin tam karşısında yer alan, insanların daha çok kazanmalarını, zengin olmalarını, üretmelerini en önemlisi de kendi dünyalarını kendi bildikleri gibi yönlendirmelerini ve özgürleşmelerini savunan liberal anlayışın bu denli insafsızca eleştirilmesi diğer taraftan toplumsal bir hastalığımızı da açık etmektedir.

Bilindiği gibi Türkiye’de devletçi şemsiyenin altında tek tipçi bir eğitim anlayışından geçirilen bireylerde önce bir diğerine karşı nefret duygusunun oluşması istenir. Kutsal devlet anlayışının zihinlerde yer ettiği buna mukabil resmi ideolojinin içselleştirildiği bir ortamda farklı düşünceler, inançlar, renkler ve diller dışlanır. Ne var ki herkesin kendi düşüncelerini kontrol etme, yönlendirme ve yayma hakkını savunan liberallere karşı oluşan nefret duygusu daha farklı bir boyutta ilerlemektedir. Çünkü liberaller özgürlüğün peşindeler ve hemen tüm kolektivist yapılarda eriyen, yok sayılan ve nesneleştiren bireye seslenmektedirler.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et