Zamanımızda adeta kutsallık kazanmış olan ama ya anlamsız ya da iddia edildiğinin ve inanıldığının tersine çoğu insana ve toplumsal hayata zarar veren kavramlar var. Kuşku yok ki bunların en başında “sosyal adalet” yer alıyor. Sosyal adalet hemen herkes tarafından talep edilen ama tanımı yapılamayan ve kuralları belirlenemeyen bir “şey”. “Asgari ücret” de bu çerçevede görülebilir. Asgari ücret uygulamasının amacı şu yüksek enflasyon günlerinde “çalışanların enflasyona ezdirilmemesi” olarak sunuluyor. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında ise asgari ücretin temel hedefi çalışanların -yani fakirlerin- çalıştıranlara/işverenlere -yani zenginlere- ezdirilmemesi olarak ifade ediliyor.
Bununla beraber asgari ücret uygulamasının faydadan çok zararı var.
Asgari ücret her şeyden önce devletin ekonomik hayata bir tür keyfî müdahalesi olarak görülebilir. Devletin ifade edilen amacı elbette çalışanların daha yüksek bir ücret almasını sağlamaktır. Ama bu müdahale her şeyden önce işgücü arzını azaltıyor. Başka bir deyişle bazı insanların iş bulamamasına neden oluyor. Bu durumdakilerin en başında kuşku yok ki hayata yeni yeni atılmaya hazırlanan ve bu çerçevede bir mesleği öğrenmeyi gaye edinen gençler geliyor. Ailesinin yanında kalan ve bu sayede yaşama giderleri düşük olan genç ve vasıfsız işgücünü istihdam etmek asgari ücretin yüksek maliyet bindirmesi tarafından engelleniyor.
İkinci olarak asgari ücret uygulaması aslında ekonomik bir mesele olan ücreti ekonomik bir mesele olmaktan hayli uzaklaştırıyor ve esas itibarıyla sosyal görünüm kazandırılmış bir siyasî mesele hâline getiriyor. İktisat ilminden biliyoruz ki ücretler genel olarak marjinal verimliliğe göre belirlenir. Bu verimliliğin ölçümünü, hesabını ise elbette işverenler yapar. Asgari ücret bunun önünü tıkıyor.
Asgari ücret çalışanlar arasındaki nitelik ve üretkenlik farklarının gözden kaçırılmasına sebep oluyor. İnsanlar anonim süreçlerle ve kolektif pazarlık yoluyla ilerleyerek ücretlerini artırabileceklerini sanıyor. Bu toplumsal gerilimlere yol açıyor. İşçi ve işveren kesimi arasında sert sürtüşmeler ortaya çıkarabiliyor. Diğer taraftan sendikalı işçi sayısının bütün dünyada azalması ve dijitalleşen ve yapay zekanın gitgide yükseldiği bir dünyada kolektif pazarlığın çoğu zaman ve durumda anlamsız hâle gelmesi de asgari ücret düşünce ve uygulamalarının altını oyuyor.
Ortalama ücretlerin yükselmesi asgari ücretteki düzenlemeler tarafından belirlenemez. Asgari ücret bazı çalışanların ücretlerinin yükselmesini sağlayabilir. Ama bu herkesi kapsamaz. Ortalama ücretlerin artması devletin ücretlere bir alt sınır koymasıyla, işverenlere bir ücret empoze etmesiyle değil marjinal üretkenlikle ilgili bir meseledir. Bu yüzden ücretlerin yükselmesi uzun vadede üretkenliğin, verimliliğin artmasına bağlıdır.
Bir diğer sorun asgari ücret uygulamasının kazandığı gelirden memnun olmayanları vasıflarını geliştirerek daha yüksek gelir elde edecek bir duruma gelmeye çabalamak yerine devletin asgari ücreti belirlemesine gözünü diker hâle getiriyor olması. Oysa kazandığı paradan memnun olmayanların yapabileceği şeyler bellidir: İşgücüne daha fazla talep olan yerlere gitmek, işgücünü vasıflı, aranan işgücü hâline getirmeye çalışmak veya sektör-meslek değiştirmek gibi. Asgari ücret uygulaması bunların önüne büyük ölçüde bir set çekiyor.
Enflasyonist dönemlerde asgari ücret uygulaması ve ücretlerin sistematik ve sürekli olarak yükseltilmesi kaçınılmaz olarak enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor. İnsanların aldığı ücretin artırılması onların daha yüksek alım gücüne sahip olması gibi bir amaç taşıyor. Ancak, yükselen enflasyon buna engel oluyor. Ücret artışının sağladığı alım gücü artan enflasyon tarafından, tabiri caizse, yeniyor. Piyasa enflasyonun düşmesi diğer faktörlere ilaveten insanların harcamalarını gözden geçirerek daha az satın almaya veya pahalı olan malları daha düşük fiyatlı olan mallarla ikame etmeye çalışmasına bağlı. Enflasyonun peşinden yapılan asgari ücret ayarlamaları fiyat artışlarına da yol açarak bir fasit enflasyon dairesi oluşmasına katkı sağlıyor.
Asgari ücret uygulaması devletin piyasadaki faktör fiyatlarına müdahalesi anlamına de geliyor. Bu yüzden müteşebbis insanlar yeni girişimlerine ilişkin hesaplarında hata yapıyorlar. Girişim gücü ve yeni teşebbüslerde başarı şansı azalıyor.
Asgari ücretin niçin istendiği gibi artırılamayacağını görmek için son artış üzerinde duralım. Devlet asgari ücreti yaklaşık yüzde 34 artırarak 11.400 lira seviyesine çıkardı. Bir yıl içinde asgari ücret yüzde 107 arttı. Muhalefet bunu beğenmedi ve asgari ücretin 15 bin lira civarında belirlenmesi gerektiğini öne sürdü. O zaman ben sorayım: Asgari ücretin faraza 50 bin lira olması niçin kimsenin aklına gelmiyor? Şüphesiz bu çağrıya imkân yetersizliği, maliyet artırması gibi çeşitli itirazlar gelecektir. Bu itirazların tamamı aşağı yukarı şimdiki asgari ücret seviyesi için de geçerlidir. Bu da gösteriyor ki asgari ücreti istediğiniz gibi artıramazsınız.
Bununla beraber, asgari ücrete yönelik bu eleştiriler büyük ölçüde buza yazılmış bir yazı veya okyanusa atılmış bir damla sayılabilir. Hiçbir şekilde dikkate alınacaklarını ve etkili olacaklarını sanmıyorum. Asgari ücretin siyasî yelpazede yer alan aktörlerin hemen hepsi tarafından savunulmaya ve hangi görüşten olursa olsun tüm iktidarlar tarafından uygulanmaya devam edeceğinden hiç şüphem yok. Meramım, sadece, doğru bildiklerimi aktarmak!