Aday listelerinin belirlenmesiyle birlikte yapılan tartışmalar istifalara varan pratik tepkilere neden oldu.
Seçmen listeleri açısından, hemen herkesin gözü kulağı CHP’deydi. Genel başkan değişiminden sonra, söylemini değiştiren, parti kadrosunu yenileyen, son 20 yılda ilk kez bu kadar ciddi ve istekli bir şekilde iktidarı hedefleyen bir partinin kimlerle yola çıkacağı merak konusuydu. Listeler açıklandıktan sonra aslında pek sürpriz olmadı. Deniz Baykal ekibi (kendisi hariç) listelerde yer bulamadı, Sav ve ekibi de aynı kaderi paylaştı. CHP’nin yeniden açıldıktan sonraki dönemine damgasını vuran, bir anlayış, bir kadro, bir siyaset yapma şekli ortadan kaldırılmıştı. Yeni CHP böylece adım adım, söylemine uygun olarak yenilenmeye devam ediyordu. Yeni CHP’nin bir anlayışı tasfiye ederken, listede yer vermiş olduğu merkez sağın adaylarıyla partiyi başka sulara doğru yüzdürmeye başladığı da görülmeye başladı. Bu değişimin olumlu ya da olumsuz olduğunu 12 Haziran akşamı hep birlikte göreceğiz.
Kamuoyu Baykal ve Önder Sav ekiplerine odaklanmışken, aslında CHP’yi bilenler ve yakından izleyenler şunu da görmelidirler: Listelere alınmayanlar ya da tasfiye edilenler sadece Baykal ve Sav’ın ekibinden ibaret değildir. İnönücüler olarak bilinen, SHP ve CHP birleşmesinden önce, SHP’nin omurgasını oluşturan ve rahmetli Erdal İnönü’ye yakın olan ekip de siyaseten tasfiye edilmişlerdir. Baykal’lı CHP’de yer bulamayıp 2000’li yılların başında birçoğu partiden kopmuş, daha sonra bir kısmı zamanla tekrar CHP’ye dönerek siyaset yapmaya devam etmişlerdir. Bir kısmı da partisiz bir şekilde siyasi yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
CHP’deki genel başkan değişiminden sonra Sayın Kılıçdaroğlu partiyi, kamuoyunda ‘küskünler’ olarak bilinen bu kesime açınca hemen hemen hepsi partiye geri döndü. Hatta, parti kurma çalışmalarını sona doğru getiren Mustafa Sarıgül yapmış olduğu açıklamayla Demokratik Değişim Hareketi’nin partileşme çalışmasına son noktayı koymuş, yeni Genel Başkan ve yeni CHP’ye bir şans verme ihtiyacı duymuştur. Hikmet Çetin, Mehmet Moğultay, Ercan Karakaş, Seyfi Oktay, Celal Doğan, Murat Karayalçın gibi SHP’nin ve İnönücü ekibin güçlü isimleri listeye konmamış, hatta eski Genel Sekreter Fikri Sağlar’ın partiye üyeliği dahi Parti Meclisi’nce reddedilmiştir. Anlaşılan odur ki yeni CHP’de yalnızca Baykal’ın ekibine, Sav’ın kendisine ve ekibine yer olmamasının yanı sıra İnönü ekibine de yeni CHP’nin kapıları kapanmıştır. İnönü ekibinin bazı eski siyasetçi ve bakanlarının listeye alınmaması aslında ileride çıkması muhtemel parti içi mücadelenin de ipuçlarını bize vermektedir.
Aslında yeni CHP’de belki de en çok hayal kırıklığı yaşayanlar Alevi ve Alevi siyasetçilerdir. Deniz Baykal zamanında listeye giremeyen, ya da istenildiği kadar temsil edilmemekten yakınan Aleviler, bu durumu Baykal’ın Alevileri sevip/sevmemesi olarak algılamakta ve tepkiyi bunun üzerine odaklamaktaydılar. Oysa Alevi kökenli bir genel başkanın liderliğini yaptığı CHP’de Aleviler listelerde verdikleri oy oranında temsil edilemiyorlarsa bunu liderlerin Alevileri sevip/sevmemesiyle değil CHP’nin Alevilere bakışında ve Alevi politikasında aramak gerekmektedir. Aleviler yıllardır CHP’ye hizmet etmiş, Alevileri temsil ettiğini söyleyen Türkiye Birlik Partisi, Demokratik Barış Hareketi (Barış Partisi) gibi oluşumlara destek vermemiş. Oyları bölmemek için topyekûn SHP/CHP’ye oy vermişlerdir. Merkez sağa açılmak için büyük mücadele veren CHP yönetimi aynı hassasiyeti doğal tabanı durumuna gelen Aleviler için göstermemiştir. Bunun en büyük nedenlerinden biri de Alevilerin oy verebileceği, kendisini ifade edebileceği sol/sağ merkezde bir partinin olmamasıdır. Alevi açılımına rağmen AKP, Alevilerle sıcak, samimi bir ilişki kuramamıştır. Aleviler bütün bu yaşananlara kader deyip boyun mu eğecek? Yoksa kendi kaderini belirlemek için harekete mi geçecek?
Türkiye’nin demokratikleşmesi her rengin engelsiz bir şekilde kendisini ifade etmesinden geçmektedir. Parti listelerini yapanlar, kimsenin etnik, dinsel, mezhepsel, giysisel, cinsel kimliklerine bakmadıkları argümanıyla kendilerini savunacaklardır. Kim bilir, belki de bazı durumlarda bakmak hatta görmek daha demokratik tavır gibi gelmektedir. Sözgelimi, AKP’nin Alevi bir İstanbul belediye başkanı adayı, CHP’nin de başörtülü bir milletvekili adayı Meclis’e taşıması, ülkenin demokratikleşmesi yolunda önemli ve güçlü bir adım olacaktır. Bize gerekli olan, bunu gösterecek cesur ve kararlı siyasi iradenin çıkmasıdır.
Zaman, 15.04.2011