Bir siyasi partinin tutarlı ve düzgün bir siyasi çizgi izlemesi gerçekten de sağlam bir ilkesel temel ve o ilkeleri içselleştirmiş kadrolara sahip olmasını gerektiriyor.Bu da yetmiyor, o siyasi partinin adına siyaset yaptığı toplumun önemli bir kısmının da bu ilkelere sahip çıkması, en azından önemsemesi icap ediyor.
Konjonktürel gelişmeler bir partiyi doğru adımlar atmaya yöneltse bile, sözünü ettiğimiz ilkesel temel hem parti açısından hem de kitleler açısından zayıfsa, dalgalanmalar, sapmalar kaçınılmaz oluyor.
Tıpkı şu anda, AK Parti hükümetinin kaçak Ermeniler meselesinde takındığı tutumla bir çuval inciri berbat etmesi gibi…
Erdoğan’ın Londra’da yaptığı konuşmada Türkiye’de kaçak yaşayan 100 bin Ermeni’yi sınır dışı etme tehdidi savurması, sadece siyaseten yanlış değil; ondan çok daha önemlisi ahlaken de savunulması mümkün olmayan bir tutum.
Bakın ne diyor Erdoğan:
“Ülkemde, 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim. Yani şu anda bizim bu samimi yaklaşımlarımızı bunlar, bu tavırlarıyla ne yazık ki olumsuz istikamette etkiliyorlar, bunların farkında değiller.”
Tabii bu sözlerin hemen akla getirdiği sorular var:
Bir: Sizi sinirlendiren soykırımı tasarıları ile Türkiye’deki kaçak Ermeniler’in ne ilgisi var? O tasarıları onlar mı geçirdiler ki siz onları sınır dışı ederek cezalandırmaya kalkıyorsunuz? Eğer Ermenistan yönetiminin diasporadan elini çekmemesine içerliyorsanız yine yanlış hedef seçiyorsunuz. Çünkü ekmek parasının gurbete sürüklediği bu insanlar Ermenistan yönetiminin izlediği politikanın da sorumlusu değiller.
İkincisi, siz nasıl hukuk devletisiniz ki, hukuku istediğiniz zaman işletiyor, istediğiniz zaman “idare” ediyorsunuz? Bu insanlar yıllardır burada çalışırken ses çıkarmayıp sırası gelince siyasi koz olarak öne sürmek hukuku siyasete alet etmenin daniskası değil midir?
***
İşin belki de en kötüsü bu açık şantaja ne hükümet ve parti içinden, ne genel olarak parti tabanından bir tepki gelmemesi…
Demek ki herkes, bir siyasetçinin uluslararası planda böyle sıkıştırıldığı bir durumda elinde ne kadar koz varsa kullanmaya çalışmasını normal karşılıyor. Bunu iyi politikacı olmanın gereği sayıyor. Hele hele korunacak “milli” bir çıkar söz konusu ise şantaj politikaları basbayağı vatanseverlik olarak algılanabiliyor.
Oysa Türkiye’deki kaçak Ermeniler’e savaş esiri muamelesi yapmak, onları bir siyasi çıkar için “takas” etmeye kalkmak, en basitinden siyasi ahlakla bağdaşmaz. İnsanlar bir amaca ulaşmak için kullanılabilecek araçlar değildir. “Sen şunu yaparsan ben de bunu yaparım” tavrı ne devletler için ne kurumlar ne de kişiler için doğru olamaz. Her devlet, her kişi, kendi ilkeleriyle, kendi değer sistemi, kendi etiğiyle bağlıdır, bağlı olmalıdır. Başkaları ne yaparsa yapsın, o kendi doğruları içinde davranmak, kendi kendiyle tutarlı olmak zorundadır.
Bazen “milli çıkar” adı verilen şeyle çelişir görünse bile…
Unutmamak gerekir ki, dünya politikasında yükselen trend ahlaki zemine dayanan yeni bir siyaset tarzı talebidir. Artık ulus-devletlerin ahlaki hiçbir kaygı taşımayan ve ulusal çıkarlara uygun düştüğü sürece siyasette her aracı kullanmayı mubah gören tavrının “çağ dışı” kaldığı bir dünyaya doğru ilerliyoruz.
Tezkere krizini hatırlayın.
O oylamada Meclis, “milli çıkar”ı değil; ABD gibi bir süper güçle arayı bozmayı da göze alarak, doğru, ahlaki ve adaletli olan tutumu tercih ettiği için dünya çapında prestij kazandı. Tayyip Erdoğan “one minute” çıkışıyla İsrail yönetiminin düşmanlığını üstüne çekmeyi göze alarak, İsrail saldırganlığına karşı çıkan bütün halkların vicdanı olabildiği için bütün mazlumların yüreğine yerleşebildi.
Bütün bu çıkışlar “milli çıkar” gözetmeden yapılmış ahlaki çıkışlardı. Ve AK Parti bu çıkışları yaparken birtakım insanlar ısrarla bu tutumların milli çıkarlarımıza aykırı olduğunu söyleyerek onu eleştiriyordu.
Kaldı ki zaman, adaletli ve ahlaken doğru siyasi tutumun uzun vadede milli çıkarlara da en uygun yol olduğunu gösterdi.
Bugün, 19.03.2010