Akdeniz sularında kapkara adamlar tarafından şehit edilen kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum.
Dünya ekranlarına düşen cansız bedenleri, tam da Akif”in Çanakkale şehitleri için dediği gibiydi:
“Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor”…
Ve yine Akif’in dediği gibi, “gökten ecdat inerek öpse” idi o pak alınlarını, değerdi…
Çünkü onlar insanoğlunun en asil, en yüce değeri için boyunlarını ölüme uzattılar: Açlara yemek, hastalara ilaç ve mazlumlara umut götürmek için boyunlarını bile bile ölüme uzattılar.
Kanları asla boşuna akmadı. Gazze’deki masumların yaşadığı zulmü de, bunu onlara reva gören “haydut devlet”in zalimliğini de dünyaya haykırmış oldular.
Sömürgeci İngiliz askerlerinin üzerine Gandhi liderliğinde silahsızca yürüyen Hintliler de öyle yapmışlardı. Kanlarını akıtmakla zalimin zulmünü açığa vurmuşlar ve böylece dalga dalga yayılan bir “ adalet ve özgürlük” ruhu başlatmışlardı.
İsrailli sömürgecilerin Gazze’ye Özgürlük Filosu’na düzenledikleri “hayasız akın” da aynı etkiyi yaratacaktır. Bu olay, Başbakan’ın dün dediği gibi bir “milat”tır. İsrail’in 40 küsur senedir hayasızca sürdürdüğü işgal, gasp ve “toplu cezalandırma” siyasetleri, artık bir kayaya çarpmıştır.
Bu kayanın merkezinde Türkiye’nin yer alması, açık söylemeliyim ki, bir Türk olarak benim göğsümü kabartıyor. Gazze’de, Amman’da ve hatta Batı başkentlerinde İsrail’i kınamak için yapılan gösterilerde dalgalanan ay-yıldızlı bayrağımızı görmek, “ şükür bugünleri de gösterene” dedirtiyor.
Başbakan Erdoğan’ın dün mecliste yaptığı sert konuşma da, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun BM Güvenlik Güvenlik Konseyi’nde okuduğu tarihi metin de, bu açılardan doğru, yerinde ve isabetliydi.
Vicdanlılar cephesi
Hükümetten gelen açıklamalarda “anti-semitizme prim vermeme” ve “Yahudi vatandaşlarımıza sahip çıkma” noktalarının da altı çizildi ki, bunlar gerçekten önemli. Toplumsal düzeyde özellikle önemli. İsrail barbarlığını tüm gücümüzle tel’in ederken, bunun hedef genişleterek, daha doğrusu saptırarak “ Yahudiler”i hedef alır hale gelmesine asla izin vermemek gerek.
Anlamamız gerekiyor ki İsrail’in sorunu “Yahudilik” değil “faşistlik”. (Naziler’in sorununun “Almanlık” olmadığı gibi.) Nitekim İsrail’in politikalarına şiddetle karşı olan nice Yahudi var. Bunlardan bazıları, örneğin 80 yaşındaki “Holokost gazisi” Hedy Epstein, Gazze’ye Özgürlük Filosu’na bile katıldı.
Türk Yahudi cemaatinin de saldırıya karşı çıktığını ve milletin üzüntüsünü paylaştığını not etmeliyiz.
Toplumsal düzeyde dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta da, Türkiye’nin Filistin hassasiyetini “Türk İslamcılarının Hamas’la dayanışması” görüntüsüne sokmamak. Dikkat edelim, İsrail tam da bu imajı işleyerek dünya kamuoyunu yanına çekmeye çalışıyor. İstanbul sokaklarında Hamas veya Hizbullah bayrağı açan ideolojik gruplar, bu açıdan, ortadaki haklı davaya “ destek” değil de bilmeden “köstek” oluyor olabilirler. Bu işi bir daha düşünmeliler.
Unutmayalım ki, gereken şey, İsrail militarizmine karşı bir “Müslüman cephesi” oluşturmak değil. Gereken şey, dünyadaki tüm inançlardan ve milletlerden ahlâklı insanları birleştirecek bir “vicdanlılar cephesi” oluşturmak.
Gazze’ye Özgürlük Filosu, işte tam da böylesi bir girişimdi.
O gemilerin üzerindeki yüzlerce kahraman, hayatları pahasına hakkı, adaleti ve insanlığı savundular.
Ve surda bir gedik açtılar; mukaddes mi mukaddes…
Star, 02.06.2010