Üniversite hastaneleri çöküşün eşiğinde mi?

Bu aralar kişisel sağlık sorunlarımız nedeniyle doktor doktor dolaşıyoruz.
Her zaman olduğu gibi, tavsiyeyle gittiğimiz uzman doktorların hepsi de Çapa ya da Cerrahpaşa’nın hocaları… Hepsi de bu üniversite hastanelerine on yıllarını vermiş, binlerce doktor yetiştirmiş, imza attıkları bilimsel çalışmalarla uluslararası tıp camiasının yakından tanıdığı isimler. Gündüz üniversitede, saat 5’ten 9’lara kadar muayenehanelerinde deli gibi çalışıyor, geceleri de evlerinde tebliğ yazıyor, bütün önemli uluslararası konferansları izlemek ve tebliğ sunmak için o ülke senin, bu ülke benim durup dinlenmeden koşuşturuyorlar.

Bunlar, Türkiye’nin yetiştirdiği en seçkin uzmanlar; tıp biliminin üretimine en büyük katkıyı sağlayan; yeni kuşak doktorları yetiştiren, tıp fakültelerinin “motoru” olan kesim…

İşte bu kesim şu anda büyük bir çıkmazla karşı karşıya. Hepsi de Tam Gün Yasası’nın üniversite hastanelerindeki uygulamasının nasıl bir şey olacağını bekliyor. Çünkü Tam Gün Yasası gereğince üniversite hastaneleri de 1 Şubat’tan itibaren performans sistemine geçiyor. Ve onlar bu sistemin üniversite hastanelerinin sonu olacağına; sıradan devlet hastanelerine dönüşeceğine, bu takdirde oralarda kalmaları için bir sebep kalmayacağına inanıyor.

Onlara göre, bu uygulamayla üniversite hastaneleri ile devlet hastaneleri aynı kefeye konuyor. Üniversite hastanelerinin rutin hasta bakım yerleri olmadığı unutuluyor. Doktor ne kadar çok hasta bakarsa, performansı o kadar yüksek sayılacak ve o kadar çok kazanacak… Oysa üniversite hastanelerinin asıl işi bilim üretmek, öğretim elemanı ve uzman yetiştirmek. Eğer siz bu hastanelerde performansı hasta bakımı ile ölçmeye kalkarsanız hiç kimse zor ve komplike vak’aları almak istemeyecek; herkes kolay vakalara bakmaya çalışacak; hatta sadece reçete yazdırmak için gelen hastalar “en makbul” hastalar haline gelecek. Hocalar, mesleki çalışma, tıbbi araştırma, bir öğretim üyesi olarak kendini yenileme ve geliştirme çalışmalarına yeteri zaman ayıramayacak.

Ayrıca, yeni uygulamayla üniversite hastanelerinde “özel muayene” olarak adlandırılan uygulama da sonlandırılacak. Doktorlar döner sermayeye para kazandırıp pay alamayacakları gibi, üniversite hastanelerinin “dönmelerini” sağlayan döner sermaye gelirleri ortadan kalkacak. Daha da önemlisi, geliri kısıtlı vatandaşın işinin erbabı öğretim üyesine doğrudan erişimi ciddi bir biçimde engellenecek. Üniversiteden özel muayene alınması olanağı, hastanın hekim seçme hakkı ortadan kalkmış olacak. Bu doktorların geçeceği büyük özel hastaneler orta halli vatandaşın karşılayamayacağı kadar pahalı olduğu için bu durum daha da derinleştirilmiş bir sosyal eşitsizlik yaratacak.

Söyledikleri özetle bu… Ve bu söylediklerini hepimizin ciddiye alması gerekiyor. Çünkü eğer dedikleri doğruysa, Tam Gün uygulamasıyla üniversite hastanelerinde bir çöküş yaşanacaksa, bütün değerli hocalar ayrılıp yurtdışına ya da büyük özel hastanelere kaçacaksa, bu onların değil, asıl bizim sorunumuz olacak.

O yüzden ben hepimizin, bugün Çapa ve Cerrahpaşa tıp fakültelerinde iş bırakma eylemi düzenleyen öğretim üyelerinin şikâyetlerine ve uyarılarına kulak vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Onları kös dinlemeyelim. Onlara, “para hortumları kesildiği için isyan eden çıkarcılar” olarak bakmayı bir yana bırakıp önyargısız bir şekilde söylediklerini anlamaya çalışalım. Unutmayalım ki, bu doktorların çoğunun mali olarak zaten “tuzları kuru”… Önlerinde birçok parlak alternatif olan, dünyanın her yerinde çalışabilecek nitelikte uzmanlar. Eğer üniversite hastanelerinden ayrılma kararını bu kadar zor veriyorlarsa, belki de yıllardır emek verdikleri, tuğla üstüne tuğla koyarak inşa ettikleri kürsülerin, bölümlerin çöküşünü seyretmeye yürekleri dayanamadığı içindir.

Recep Akdağ, sağlıkta birçok önemli reforma imza atmış; halkçı ve sosyal adaletçi uygulamalarıyla milyonların kalbini kazanmış bir bakan. Ama sağlık alanında popülizme varan halkçılık, son derece pahalı ama bir o kadar da hayati bir iş olan bilim üretimini baltalıyorsa; Türkiye’nin yetiştirdiği bu ileri derecede kalifiye insan malzemesinin harcanmasına yol açıyorsa, bu tahribatın faturasını da nihai olarak o halk öder.

Ben Sayın Akdağ’ın da böyle bir şeyi göze alamayacağına ve doktorların uyarılarına kulak vereceğine inanıyorum.

Bugün, 31.01.2011

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et