Bu seçim bir Anayasa seçimi olsun

Bir süredir Türkiye’nin kamusal gündemine hakim olan “sivil-demokratik anayasa” beklentisi nihayet karşılığını bulacak gibi görünüyor.
Nitekim, iktidar partisi Haziran’daki genel seçimler sonrasına ilişkin olarak bu yönde mesajlar vermeye başladı. Keza, son haftalarda yeni anayasa için sivil girişimlerin de arttığına, hatta muhalefet partilerinin de aynı yönde cılız da olsa bazı işaretler verdiğine tanık oluyoruz. Bu durumda, öyle görünüyor ki, Haziran seçimleri sonucunda oluşacak olan yeni Meclis olağan yasama işlevi yanında asli kuruculuk işlevini de üstlenerek yeni bir anayasa yapacaktır.

Kabul etmek istemeyenler olsa da, Türkiye’nin bugün gerçekten de sivil-demokratik yöntemle yapılmış yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Çünkü, halihazırda yürürlükte olan anayasa, şimdiye kadar uğradığı değişikliklere rağmen, devletçi-otoriteryen özünü halâ korumaktadır. Mevcut haliyle bu anayasanın hür ve medeni bir toplumun ihtiyaçlarını karşılaması mümkün görünmüyor. Esasen, bu değişiklikler yürürlükteki anayasanın iç bütünlüğünü de bozmuştur.

Öte yandan, Türkiye’nin bugün karşı karşıya bulunduğu kronik Kürt ve Alevi sorunları gibi çetrefil sorunların çözümü için 1982 Anayasası hiç de uygun bir zemin oluşturmuyor. Tam tersine, kimlikler, milliyetçilik, din-vicdan ve vesayetçilik konularındaki tercihleriyle, bu anayasa söz konusu sorunların çözümünün önündeki en büyük engel durumundadır. Nitekim, başta yargı olmak üzere kararlarıyla bu sorunları daha da içinden çıkılmaz hale sokan bürokratik “establishment” da gücünü esas olarak bu anayasadan, onun ideolojik tarafgirliğinden ve “birlik”çi felsefesinden almaktadır.

Geçen yılki 12 Eylül referandumunda kabul edilen anayasa değişiklikleri kurulu düzenin vesayetçi yanını kısmen de olsa aşındırmayı mümkün kıldıysa da, diğer temel sorunlarla ilgili olarak dikkate değer bir iyileşme sağlamadı. Ama öte yandan bu değişiklikler Türkiye toplumunun anayasa konusundaki beklentilerini de artırmış bulunuyor. Toplumumuzun bu değişikliklere onay veren yüzde 60’ına yakın çoğunluğunu 1982 Anayasasıyla yaşamaya devam etmeye ikna etmek artık mümkün görünmüyor.

Onun içindir, sivil-demokratik bir anayasa yapma konusunda pek istekli olmayan siyasi partileri bu yönde teşvik edecek ve bu yolda engel oluşturmaya hevesli görünen odakları da caydıracak sivil girişimlerin çoğalmasına bugün büyük bir ihtiyaç var. Bu tür oluşum ve girişimlerin siyasi aktörleri hem cesaretlendiren hem de izlenecek “yol haritası”nın “sivil-demokratik” niteliğini güvenceye alacak görüş ve öneriler üreten faaliyetlerini hızlandırmaları gerekiyor. Bu nokta önemlidir, çünkü yeni anayasanın genel meşruluğu ve toplumun onu “kendinin” olarak benimseyebilmesi, büyük ölçüde, anayasa yapımı sürecinde izlenecek yöntemin demokratik olmasına ve bu arada toplumun katılımına açık olmasına bağlıdır.

Bu çerçevede TESEV Anayasa Komisyonu’nun yeni anayasanın yapılmasında izlenmesi gereken yönteme ilişkin olarak kamuoyu ile görüşlerini paylaşmış olması önemlidir. Bu konudaki çalışmalarını tamamlayıp nihai raporunu kamuoyunun dikkatine sunması halinde, TESEV anayasa yapımı sürecine hatırı sayılır bir katkı yapmış olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, çok geçmeden bu türden katkılar başka sivil kuruluşlardan da gelecektir.

Ama yeni anayasa meselesinde asıl görev siyasi partilere düşmektedir. Umulur ki, siyasi partiler ve parlamento da bu konuda sivil toplumla aynı heyecanı paylaşır ve önümüzdeki seçim kampanyasını ağırlıklı olarak bir “anayasa kampanyası”na dönüştürürler.

Star, 29.01.2010
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et