Çocukluğumdan büyüklerimin bir sözü kulaklarımdadır hâlâ: “Misafirlik üç gündür” derlerdi. Ortaokulda yatılı okurken, tatillerde eve geldiğimde, uzun süre evde olmamamın verdiği mağdurluğumu büyüklerime biraz naz, biraz şımarıklık yaparak gidermeye çalışırdım. Ama sömestr ya da yaz tatili gibi uzun süreli tatillerde büyüklerim, bu nazın/şımarıklığın daha fazla uzamasına müsaade etmeyecekleri mesajını vermek için “üç günü geçirdin, artık misafirlik bitti” derlerdi.
Son günlerde, yurdun değişik yerlerinde Suriyeliler’e karşı takınılan olumsuz tavırların, bir yerden emirle başlatılmış gibi artması bana “acaba üç gün geçti mi?” dedirtti. Üç gün geçtiyse bile, gösterilen tavır, misafirliği bitmiş bir kişiye değil, sanki toplu bir düşmana gösterilen acımasızlığın kat be kat üzerinde.
Son örneklerden biri Konya’da yaşanmış. https://www.haberler.com/konya-suriyeliler-ile-turk-vatandaslarinin-kavgasi-9628732-haberi/ linkinde görüleceği gibi, iddiaya göre bir kafeyi basmaya giden Suriyeli gruba Konyalı büyük bir grup “linç etmek üzere” saldırıyor. Videoda izlendiğinde görülecek ki, linç girişimi esnasında arkadan gelen sesler korkunç. Birisi “öldürün, gebertin” diyor. Bir diğeri bağırıyor “bizim vatanımızda bize mi efelik yapacaksın lan”. Bir diğer ses “adam olacaksınız ulan adam” diyor. Hani belki denecektir ki, “iki grup arasında bir kavga olmuş, bir tarafın Suriyeli olması mı seni ilgilendiriyor?” Keşke öyle olsa… Örneğin bu olaydan yaklaşık bir hafta önce yine Konya’da akıl almaz bir olay yaşandı. http://www.hurriyet.com.tr/trafikte-dehset-magandalar-hamile-doktoru-sirtindan-vurdu-40454735 linkinde de görüleceği gibi, trafikte normal olarak kırmızı ışıkta duran hamile bir kadının arabasına çarpan magandalar, araçtan inip, çarptıkları arabayı tekmeliyorlar, korkan bayan arabada kendini kilitliyor. Ama magandalar bir de tabancalarını çıkarıp ateş ediyor ve hamile sağlık personeli kadını vuruyorlar. Bu akıl almaz olaya karşı hiçbir Konyalı vatandaşın sokağa çıktığını, bu magandalara had bildirmeye çalıştıklarını görmedik. Dikkat ederseniz taraflardan biri Suriyeli olunca işler değişiyor.
İstanbul Sultangazi’de iddiaya göre, (http://www.mynet.com/haber/foto-analiz/sultangazide-cikan-olayda-1-kisi-hayatini-kaybetti-3040493-1) Suriyeli birkaç kişinin Türk kızlarına laf attıkları gerekçesiyle çıkan kavgada bir Türk gencin Suriyeli/Afgan biri tarafından öldürülmesi üzerine gerginlik çıktı. 300 Suriyeli ve Afgan gözaltına alındı. İstanbul’da kızlara sadece Suriyeliler mi laf atıyor? Kızlarımıza her laf atanı hemen toplanıp linç etmeye mi kalkıyoruz? Tamam, peşinden çok acı bir olay olmuş, bu kargaşada biri ölmüş. Ama Türkiye’nin her yerinde her gün en az 5-10 kişi, birileri tarafından öldürülüyor. Hemen hiç birinde halk infiale kapılıp, gecelerce süren linç girişiminde bulunmuyor. Ama fail veya diğer grup Suriyeli olunca toplu olarak ayağa kalkıyoruz. Hem de namus bekçisi kesilerek.
http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/mersinde-suriyeliler-ile-mahalleli-arasinda-alacakverecek-gerginligi-1801088/ linkinde de görüleceği gibi, Mersin’de bir tarafı Suriyeliler olan bir alacak-verecek gerginliği çıkmış. Hemen bütün mahalle alarma geçmiş ve Suriyeliler’e saldırılmış. https://www.yuzhaber.com.tr/denizli-asayis/denizlide-suriyeli-gerginligi-h39235.html linkinde de bu sefer Denizli’de sudan bir sebepten Suriyeliler’le bir kavga çıkmış.
Bütün bunların yanında, Şanlıurfa’da da daha ilginç bir Suriyeli gerginliği çıkmış. http://www.milliyet.com.tr/polise-saldiran-suriyelilere-linc-gundem-2420819/ linkte görüleceği gibi, bir kıza fiili saldırıda bulunan iki genci polis durduruyor, gençler polise direniyor. Bunu gören Urfalılar’dan bir grup, gençleri “Suriyeli sanıp” linç etmeye kalkıyor. Ama gençlerin Türk olduğu anlaşılıyor. Dikkat edeceğimiz husus, gencin Suriyeli sanılıp galeyana gelinmesi. Muhtemeldir ki Türk oldukları bilinseydi bu linç olayı gerçekleşmeyecekti. Eğer öyle olsa Türkiye’nin hemen her tarafında halk birbirini linç etmesi gerekir. Hayır, illa bir tarafın Suriyeli olması veya bu şekilde bir dedikodu yayılması gerekiyor.
Burada dikkatimi çeken bir husus da, Urfalılar’ın, arada tel örgü olmasa komşu olacakları, bir kısmı orada, bir kısmı bu tarafta yaşayacak , hemen hemen hepsi birbirinin akrabası olan, Arap’sa Arap, Kürt’se Kürt, Türkmen’se Türkmen, aynı alt gruptan olan bu ilin insanlarının da, aynı batı illerindekiler gibi Suriyeliler’den hazzetmemesi ve ilk fırsatta toplu saldırmak için fırsat kollaması. O gün İngiliz ve Fransızlar bu sun’i sınırı çizmese, aynı ülkenin insanları olacak olan Suriyeli kardeşlerine bu kadar kinle ve nefretle saldırılmasını aklım almıyor. Biz aynı etnisiteden, aynı dinden, aynı kandan insanlarız. Bu arada etnisite/din/kan birlikteliğini, “bunlara bile bunu yapıyorsak” manasında yazıyorum. Demek, farklı din/etnisite/ırktan olanlara her halde bir yudum su bile vermeyiz gibime geliyor. Biz onlara bu şekilde hınçla/kinle bakabiliyorsak, ırkçı Almanlar’ın Türkler’e menfî bakışına, ülkelerinden kovmak istemelerine, şiddet uygulamalarına, fırsat bulunca öldürmelerine, evini yakmalarına niye kızıyoruz ki? Biz Türküz onlar Alman, biz Müslümanız, onlar Hristiyan, biz doğuluyuz onlar batılı. Onların Türkler’e bir yudum su vermemesi gerekir. Mültecilere bizim bu yaptığımız normalse, onların yaptığı muamele az bile demektir.
Demek ki artık “üç gün geçti, artık misafir değilsiniz, misafir olmanıza da fazladan tahammül ettik. Misafir olmamakla bizimle aynı haklara/muameleye de muhatap değilsiniz. Bundan sonra en ufak bir hareketinizde sizi buraya geldiğinize pişman ederiz. Gözümüze gözükmeyin, en kısa sürede de defolun, nereye gidecekseniz gidin” diyoruz.
Ne diyeceğimi bilemiyorum. Hani bu topraklar, mağdur olan her kavmi/insanı bağrına basardı. Hani bu millet, yolda kalana, darda kalana koynunu açar, ekmeğini bölüşürdü. Bu hasletler geçmişte yaşandı da görmek bize mi nasip olmadı yoksa hepsi bir efsane miydi?