Terör ve şiddetin ezberi nasıl bozulur?

Son günlerde  yaşanan şiddet olayları, hepimizi  derin bir  şekilde endişelendirmekte ve kaygılandırmaktadır. Şemdinli ve Halkalı’da gerçeklen şiddet eylemleri sonucunda hepimiz, neler oluyor sorusunu  soruyoruz. Bugünlerde herkes terör örgütünün   şiddet eylemlerini  niçin arttırdığına cevap aramaya çalışmaktadır. Otuz seneden daha fazla  terör ve şiddet tecrübesi olan toplumumuzun, şiddetin doğası hakkında derin bir kavrayış  ve anlayış geliştirmemiş olduğu görülmektedir. İnsani kayıplara doğal  ve duygu dolu tepkiler verilmektedir. Ancak bunun ötesine geçilmediği, şiddet ve teröre dair çok yönlü, nitelikli, kapsamlı ve doyurucu analizlerin, teorilerin ve görüşlerin  geliştirilmesi konusunda çok ciddi bir eksiklik içindeyiz.

Terör ve şiddetin  fanatik bir teoloji ve din düzeyinde çılgınca  uygulandığına şahit olduğumuz  bugünlerde, terör ve şiddete dair çok kısır ve yapay  tartışmalarla  vakit geçirmekte, enerjimizi harcamaktayız. Taşeronluk ve İsrail merkezinde   gündeme getirilen söylemlerin  psikolojik propaganda olarak etkinliği yüksek olmakla birlikte, bize  terör ve şiddet gibi kompleks olguları anlamamız konusunda  doyurucu   bakış açıları sunma açısından yetersiz kalmaktadır.

Otuz yıla yakın bir süredir yaşamakta olduğumuz terör ve şiddet sarmalından öğrenmemiz gereken en önemli şey,   kendimize düşman olarak gördüğümüz dışarıdaki birtakım örgütleri ve ülkeleri suçlamanın hiçbir yararının olmadığıdır. ABD, AB ve İsrail gibi ülkelerin  yaşadığımız terör ve şiddette  önemli bir pay ve sorumluluğa sahip olduklarını düşünebiliriz. Ancak terör ve şiddet konusunda  dışarıya değil, kendimize odaklanmalıyız. Hep dışarıya odaklanmak, terör ve şiddet konusunda şimdiye kadar  neler yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı görmemize engel olmaktadır. Bir an önce  kendimize dönmeli, kendimizle yüzleşmeli, imkan ve sınırlarımızın sahici bir   resmini ortaya çıkarmalıyız. Psikolojik savaş taktikleriyle  şiddet karşısında sahici bir üstünlük elde edildiği görüntüsü verilebilir. Sanal üstünlük aldatıcı ve  sahici değildir.

Terör ve  şiddete karşı  aynı terör ve şiddet metotlarını uygulamak da , terör ve şiddetle mücadele değildir.Şiddete şiddetle karşılık vermek, şiddetle mücadele değil, şiddeti taklitten başka bir anlam taşımamaktadır. Militanlara karşı özel harekatçıların daha etkili olduğunu  ileri sürmek, OHAL uygulamasına dönüşü  teklif etmek anlamlı değildir. Terör ve şiddetin uygulayıcıları, bizden zaten bunları yapmamızı beklemektedirler. Başka bir ifade ile şiddeti yapanlar, hepimizi kendilerine şiddetle karşılık vermeye mahkum  hale getirmek istemektedirler. Bizi esir almak isteyen şiddete karşı, şiddetin dışında  daha yaratıcı ve etkili yollar bulmamız gerekmektedir.Bu yollar, şiddet ve terörün ezberini bozmalıdır.

Şimdiye kadar terör ve şiddet karşısında yapılan en büyük  hata,  şiddetin insanla olan ilişkisini kesmeyi önemsememizdir. Terör ve şiddeti uygulayanlar ise, çok bilinçliydiler ve ne yapmak istediklerini çok iyi biliyorlardı. Onlar çok temel bir şeyi   şiddet yoluyla gerçekleştirmek istediler.Şiddet sonucunda bizim birbirimizden vazgeçeceğimizi hesapladılar, hepimizin arasına şiddetten duvarlar yükseltmek istediler.Yaptıkları  şiddet eylemleriyle, aslında hepimize birbirinizle ilişkinizi kesin, artık birbirinize ilgisiz hale gelin mesajını bilinçaltlarımıza yerleştirmeye çalıştılar. İlgisizlik ve ilişkisizlik halinden bir düşmanlık durumu yaratmayı ummaktadırlar.

Terör ve şiddete karşı verilecek en etkili cevap, birbirimizle olan ilişkilerimizi ve ilgimizi  eskisinden daha fazla sıkılaştırmamızdır. Şiddet, Kürtler ve Türklerin  birbirinden  nefret etmesini istemektedir. Başka bir ifade ile terör ve şiddet, bizim duygularımızı, düşüncelerimizi ve vicdanımızı değiştirmeyi hedeflemektedir.Bireysel düzeyde insanların birbirlerine sempati yada antipatiyle bakmaları kendilerinin bileceği şeylerdir. Ancak Kürt ya da Türk, hiç kimsenin birbirine karşı  ilgisiz ve ilişkisiz olma lüksü yoktur. Çünkü Kürt ve Türk  karşılıklı olarak ilişkilerini ve ilgilerini zayıflattığı  zaman, her iki taraf da yaşam hakkı dahil temel hak ve özgürlüklerini kaybetme noktasında ağır bedeller ödemektedir.Kürtler, askeri ve sivil hedeflere karşı yapılan şiddet saldırılarını reddetmelidir. Karakollar, askerlerle değil, Kürtlerle dolmalıdır.Sınırdaki karakolları askerler değil, sivil insanlar beklemelidir. Türklerde Kürtlerin  bütün temel hak ve hürriyetlerini savunmalı, her türlü saldırganlığı ve ayrımcılığı reddetmelidirler. Başka bir ifade ile Türkler, Kürtleri şiddete bırakılmayacak kadar önemli olduklarının farkına varmalı, Kürtler de Türklerden hiçbir şekilde vazgeçmeyeceklerini göstermelidirler. Terör ve şiddetin ezberini  ancak bu şekilde bozabiliriz.

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et