Mevcut TEOG sisteminin eşitlikçi tarafı muhafaza edilerek yapılacak bir değişiklik, yaşadığımız sıkıntılı süreci fırsata çevirebilir.
Yeni sistemin açıklanmasına az kaldı ve Eğitim Bakanlığını etkilemek için paha biçilmez değerdeki günlerden geçiyoruz.
Belki de geçtik gitti bile. Ama açıklanmamış sistemde umut vardır diyerek, onu daha adil bir çizgiye çekmek için gayret sarf etmek gerek.
Emektar bir eğitimciyle bunu konuşuyoruz.
TEOG’un kaldırılacağı yönündeki açıklamadan memnun olduğunu söyleyerek başlıyor. Önce şaşırıyorum ama dinleyince TEOG’u daha ileri bir noktadan eleştirdiğini anlıyorum.
Aşil topuğuna dikkat
İdeal bir sistemin çocukların hakkına girmeye izin vermeyecek biçimde düzenlenmesi konusunda hemfikiriz. Bu bağlamda o da TEOG’un “genel sınav” boyutuna itiraz etmiyor.
Ama önemli bir uyarıda buluyor.
TEOG genel sınavda alınan nottan ibaret değil ve onun “okul notu” boyutunun, ondan beklenen eşitliği ve adaleti ciddi biçimde zedelediğini dile getiriyor.
Şöyle ki:
Malum, TEOG’un yüzde 70’i bütün öğrencilere aynı anda aynı sorularla uygulanan genel sınavda aldığı nottan, yüzde 30’u ise “okul başarı puanı”ndan geliyor.
İlk bakışta okul başarı puanının yüzdesi düşük olduğu için etkisinin de düşük olduğu zannedilse de öyle değil. Kıdemli eğitimci, öğrencinin iyi bir okula gitmesini veya gitmemesini belirleyecek olan asıl rakamın tam da burada oluştuğunu ifade ediyor.
Ona göre sistemin müdahaleye açık tarafı veya zayıf noktası da burada. Çünkü objektif davranıp, öğrenciye hak ettiği notu veren öğretmenler ve okullar, o çocukları genel sıralamada onbinlerce kişinin altına düşürüyor. Annesinin veya babasının imkanlarıyla okudukları özel okullarda sübjektif notlarla ortalaması yükseltilen çocuklar ise hiç hak etmedikleri halde, daha iyi okullara yerleşebilecek puanlar alıyorlar.
Aslında bazı okulların kendi öğrencilerini avantajlı kılmak için “hormonlu not” verdikleri öteden beri biliniyor. Bakanlık da bu konuda inceleme yapıp ceza kesiyor. Ama ne kesilen cezalar çocuğun çalınan geleceğini geri getiriyor, ne de hak etmeyenlerden hak etmediklerini geri almak gibi bir sonuç doğuruyor.
“Geçme notu” ile “yerleştirme notu” birbirinden ayrılmalı
Hormonlu olsun veya olmasın, sayısız okulun farklı sebeplerle aynı standartta not vermediği bir ortamda çözüm ne olmalı? Eğitim emektarı, sınıf geçme notunun yerleştirmeye etkisinin ortadan kaldırılmasını öneriyor.
“Altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda, örneğin matematik dersinden bir sınavı öğretmen yapıyorsa, bir sınavı da bakanlık genel sınav şeklinde yapsın” diyor. Aynı şekilde üniversiteye girişteki OBP’nin hesaplanmasının da dokuzuncu, onuncu, onbirinci ve onikinci sınıflarda yapılacak merkezi sınavlarla olmasının objektiviteyi getireceğini söylüyor.
“Öğrencinin yıllar içinde bu genel sınavlardan aldığı notların bileşkesi belirlesin onun yerleşeceği okulu” diyor ve ekliyor: “Sınıf geçmeye ise hem öğretmenin yaptığı sınav, hem de genel sınavın toplamı tesir etsin.”
Bu yöntemin birçok bakımdan ilave avantajı olacağına da dikkat çekiyor.
Öğrencinin yerleştirme sınavının zamana yayılmasının daha sağlıklı bir başarı belirleme yöntemi olacağının altını çiziyor.
Velilerin, okul idaresinin ve öğretmenlerin öğrencinin durumu ile ilgili erken tedbir alabilmelerinin, mümkün olduğunu düşünüyor.
Velilerde öğrenciyle ilgili gerçek beklentilerin oluşabileceğini de.
“Robert Kolej öğrenci seçerken çok rasyonel davranıyor. Alacağı öğrencilerin en başarılı öğrenciler olmasına özen gösteriyor ve okul notlarına değil TEOG notlarına bakıyor” diyor, Pervin Kaplan’ın konuyla ilgili yazısına atıfla ve ekliyor: “Okul notlarının katılmasıyla hesaplanan sübjektif puanı değil, öğrencinin genel sınavdan aldığı objektif puanı geçerli kabul ediyor, kendisi için öğrenci kabul ederken.”
Her sistemin önceliği adalet olmalı
Bu ülkede çocuklar eşit şartlarda çıkmıyorlar hayat kavgasına.
Bazı aileler her imkânı çocuklarının önüne sererken, bazılarının gücü sadece mahalledeki okula göndermeye yetiyor.
Ama yapısal adaletsizlikle malul bir ülkede genel sınav, her şeye rağmen “aşağıdakiler”in “yukarı” çıkması için bir fırsat oluyor.
Yapılması gereken, onun eşitlikçi özünü zedeleyen bütün delikleri tıkamak olmalı. “Okul puanı” bu sistemin topuğundaki ufak bir delik. Ama aynı zamanda etkisi bir çocuğun geleceğini belirleyecek kadar büyük bir delik.
Bu veya başka bir öneri size makul gelebilir veya gelmeyebilir. Ama eşitlikçi bir sınav sistemine ihtiyacımız olduğu açık ve bunun üzerine herkes bildiğini söylemeli.
Bir adalet meselesi aslında bütün konuştuğumuz.
Yarışa zaten epeyce zor şartlarda giren dezavantajlı çocuk, bütün engelleri atlatıp tam öne geçecekken, rakibine verilen “doping” anlamına gelen fazladan notla geri kalıyorsa, bu sistemin tıkanması gereken deliği var demektir.
Yeni sınav sistemi nasıl olursa olsun, toplu iğne başı kadar bir deliğe (örneğin “takdir marjına”) yer vermemeli.
Çünkü oradan girecek ateş, o dezavantajlı çocuğun geleceğini yakar. Onun vebalini de kimse üstüne almak istemez herhalde.