TÜRKIYE’DE solun şiddete bakışı çok problemli. Şiddeti kategorik bir kötülük olarak görmüyor. Liberaller gibi davranıp nefsi müdafaa dışındaki her şiddeti dışlayıp kınamıyor. Kendi ideolojisine yakın kimseler tarafından kullanılan, tasvip ettiği amaçlara hizmet ettiğine inandığı -sol jargonla “ilerici ve devrimci”- şiddeti beğeniyor, sahipleniyor ve destekliyor. Diğer çizgilerden gelen şiddete ise canla başla karşı çıkıyor. Ve de bu tavrını, zaman zaman, son bildirinin de gösterdiği üzere, uluslararası dayanışma içinde sergiliyor.
Türk solu PKK şiddetinin en büyük destekçisi. Bunun en başta gelen sebebi, PKK’nın sosyalist ideolojiyi benimsemesi. Bu tek başına solun PKK yanında saf tutmasına yeterli. Ancak, PKK şiddeti hayranlığı Erdoğan’a duyulan öfke ve nefret tarafından da tahkim ediliyor. Solun şiddet sevdasının son tezahürü çoğu solcu bir grup akademisyenin PKK’nın hendek kazarak mahalleleri işgal ettiği, çevredeki evlere silahlı adamlar yerleştirerek savaş başlattığı yerlerdeki duruma tek taraflı bakışında karşımıza çıktı. Malum bildiri PKK teröründen, cinayetlerinden tek kelimeyle bile bahsetmezken, PKK’ya en küçük bir eleştiri ve çağrıda bulunmazken, silahlı militanlarla mücadele etmekte olan güvenlik kuvvetlerini katliam yapmakla itham etti.
Solun şiddete bakışta nasıl ikiyüzlü olduğunu anlamak için gidebileceğimiz pek çok güncel ve tarihî, yerli ve yabancı vaka var. Biz bunları bir yana bırakıp hayali bir örnek üzerinden düşünelim. Devletin din özgürlüklerini çiğnediğini ve dinlerine uygun yaşamalarını engellediğini iddia eden bir grup Diyarbakır’ın Sur ilçesinde hendek kazarak özyönetim kurduğunu açıklasa. Mahallelerdeki evleri karargâha ve sipere dönüştürse, buna itiraz eden ev sahiplerini/sakinlerini kovsa, öldürse. Bunun üzerine hükümet mahalleleri silahlı çetelerden temizlemek için güvenlik kuvvetlerine operasyon talimatı verse. Yetkililer söz konusu mahallelerde sokağa çıkma yasağı ilan edip polis ve asker marifetiyle hendekleri kapatmaya ve silahlı adamları etkisiz hâle getirmeye çalışsa. Sol buna nasıl tepki verirdi?
Bence cevap belli. Sol devletin bu operasyonunu gerekli ve meşru bulduğunu ilân ederdi. Hendekçilerin gerici bir ideolojiye inandığını, çağdaş ve bilimsel hayata karşı çıktığını söylerdi. Bu yüzden, operasyonları alkışlar, 7olarak selamlardı. Ülkede yaşayan dindar akademisyenler bir bildiri yayınlayarak hendektekilerin yaptığının meşru olduğunu ilân etseydi, devleti katliam yapmakla suçlasaydı, solcular nasıl bir tavır takınırdı? Bence dinsel hayatın bir hak olamayacağını, kimsenin devletin laik ve çağdaş hayat düzenine meydan okuyamayacağını ileri sürerdi. Modern çağda, bilimin zirveye çıktığı dünyada dinlerin insanlara yol gösteremeyeceğini, dinsel referanslı hayatta ısrar etmenin topluma gericiliği empoze etmek anlamına geleceğini ilân ederdi. Özgürlükçü biri ise, insanların bir dine inanma ve dinlerini istedikleri gibi yaşama hakkına sahip olduğunu en baştan kabul ederdi. Sonra somut taleplerin demokratik siyaset yoluyla dile getirilmesinin ve elde edilmesinin mümkün olup olmadığına bakardı. Demokratik kanallar işletilebiliyorsa ve tarihî kayıtlar dindarların haklarının istikrarlı biçimde genişlemekte olduğunu gösteriyorsa şiddet yoluna başvurulmasını gereksiz, gayri meşru ve zararlı görürdü. Devletin silahlı militanları etkisizleştirme çabasını da meşru ve lüzumlu bulur ama aynı zamanda devlet şiddetinin ölçülü ve kurallara uygun kullanıp kullanılmadığına bakardı.
Solun bu şiddet sevdası dineceğe benzemiyor. Esasen PKK’nın şiddeti metot olarak benimsemesi de öncülerinin anti-özgürlükçü ortodoks sol fikirlerden etkilenmiş olmasından kaynaklanıyor. Laf kalabalığına aldanmayacak kadar bilgili ve tecrübeliyiz; bu çizginin meyvesi özgürlük ve demokrasi değil despotizm olabilir.
Yeni Yüzyıl, 18.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/solun-siddet-sevdasi-969