15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar gündemdeki yerini koruyor. Hâlâ olanların arka planı, FETÖ ve onunla hareket edenlerin sinsi planları tam olarak ortaya konmuş değil. Ama bir gerçek olanca azametiyle karşımızda duruyor: Bu sefer Halk “Olmaz Durun” dedi. Darbeci alçakların karşısında halk vardı, bu beklenmedik direnişin dinamikleri henüz tam olarak ortaya konmuş değil. Oysa toplumların hafızası vardır, hafızada yer eden olaylar bu olaylara yüklenen anlamlar insanların eylemlerinde belirleyicidir. İşte burada Şanlı Direnişin dinamiklerini tespit etmeye çalışacağım.
Menderes’in Dramı: Darbelerin anası kabul edilen 27 Mayıs 1960 darbesi ve sonrasındaki korkunç olaylar milletin hafızasında yaşatılmaktadır. Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idam edilerek şehit edilmeleri toplumda derin, acısı geçmeyen bir hüzün yaşanmasına neden olmuştur. Bu feci olayın etkileri, dedelerimizin, ninelerimizin gözyaşlarıyla, yutkunarak anlattıkları hatıralarla günümüze değin devam etmiştir. Pek çok yurttaş “bir daha böyle bir şeye izin vermeyeceğim” diye ant içmiştir. İşte 15 Temmuz gecesi sokağa akanların içinde Menderes’in aziz hatırasına saygı ve ona yapılanlara ses çıkarmamanın pişmanlığı vardır.
Darbelerin Acı Faturası: Toplumun hafızasında çok şey vardı. Bu dolu dağarcık sadece insan hayatı dramlarıyla dolu değildi. Darbeciler, son derce antidemokratik bir tutumla, bürokrasi ve Kemalist siyasal yapı ile işbirliği halinde günlük hayatı, ekonomiyi berbat ettiler. En son 28 Şubat döneminden sonra 2001’de büyük bir ekonomik buhran ve sosyal olay patlaması yaşandı. Vizyonsuz darbeciler, şahsî çıkarlarını, vesayet sistemini tahkim ettikten sonra hazinenin içini kısa zamanda boşalttılar. Bu günleri çok iyi hatırlayan halk darbecilerin yaşatacağı karanlık geleceği gördü, ülkenin yarı açık cezaevine döneceğini, ekonominin bozulacağını hissetti ve “bu sefer olmaz” dedi.
Gezi Parkı Olayları: Gezi parkı bahanesiyle beyaz Türk ayaklanmasına dönen olaylar, toplumda derin bir endişeye neden oldu, bu günlerde bir çeşit darbe olsaydı ve ülke sol Kemalistlerin yönetimine geçseydi 27 Mayıs dönemi gibi olacaktı. Halkın sağduyulu insanı, meşruiyetin ve demokrasinin yanında durulmasa hayat haklarının pamuk ipliğine bağlı olduğunu gördü. Şımarık mızmız grupların “demokrasi için tankın önüne de biz çıkarız” gibi meydan okumaları toplumda endişeyi arttırdı. İş başa düşmüştü, en küçük fırsatta darbe heveslisi askerlerle hareket edecek hatırı sayılır bir kitle vardı. Üstelik 15 Temmuz gecesi tankın önüne yatacaklar Bodrum’da kumsalda yatıp darbeyi alkışlamaya hazırlanıyorlardı. Muhafazakâr çoğunluk onlara güvenmedi, iyi de yaptılar.
Mısır Darbesi: 2013 Temmuz başında Mısır’da askerler seçimle iş başına gelen Mursi’yi devirdiler, direnen halka acımadan kurşun yağdırdılar. Bu olaya Batının rezil desteği Türkiye’deki yaşayanları haklı olarak endişelendirdi. Bu günlerde olanlar “Türkiye’de bir darbe olsa!” sorusunu gündeme getirdi. Bu durumda Batının darbecilerin yanında yer alacağı kanaati uyandı, nitekim bu öngörü büyük ölçüde 15 Temmuz günü gerçekleşti. Mısır darbesi de direnişin gerekli olduğunu kanıtlayan bir olay olarak hafızalarımıza yer etti.
Şanlı direnişin oluşmasında etken olan makro olaylar bu şekilde sıralanabilir. Halk, “bu sefer olmaz” dedi, bu sefer, “Erdoğan’ın idamını seyretmeyeceğiz, bu sefer, ekonomiyi, demokrasiyi tarumar ettirmeyeceğiz, bu sefer, ‘tankın önüne yatarız’ mavallarına kanmayacağız, bu sefer Mısır’daki gibi olmayacağız, bu sefer Batı’nın kurtarmasına güvenmeyeceğiz” dediler. İyi ki öyle dediler. Varolsunlar!