Üçer hafta ara ile iki öğretmen eğitimi çalışmasında görev aldım. Genel olarak kamuda çalışanlar ve özel olarak da öğretmenlerin ilkel bir rekabet düşmanlığı tutumu takındıklarını gördüm. Rekabet ile gelişme, üretim artışı, verimlilik, kalite, kalkınma ve zenginlik arasındaki paralelliğin neredeyse hiç farkında değiller. Bu anti rekabetçi tutumlar toplumun geneline yayılmış vaziyette, maalesef.
Toplumda anti rekabetçilik nasıl çalışıyor. Çocuğu sınava mı girecek bir onun veya onun onay verdikleri sınava girsin. Çocuk bir okula mı başladı onun çocuğu tek başına o okulda eğitim alsın! Üniversitede mi okuyacak onun çocuğu üniversite kapısından tek başına girsin! Son olarak onun evladı bir meslek mi edindi, yanında yöresinde o meslekten kimsecikler olmasın. Bu satırlarda ifade etmeye çalıştığım anti rekabetçilik tam bu şekilde çalışıyor. Üniversite tercih sürecinde taban puan uygulamasının kaldırılmasına tepki var. Neden aynı durum geçerli… Biz ve bizim gibiler ayrıcalıklı olsun, rekabet etmeden, çalışmadan çaba harcamadan bir yerlere gelsinler… Bir dönem yabancı uyruklu doktorların Türkiye’de çalışması gündeme gelmişti. Başta doktorlar olmak üzere itirazlar yükselmişti. Aynı durum… Rekabete kapalıyız kardeşim…
Kamu sektöründeki anti rekabetçilik verimsizliğe, kalite düşüklüğüne ve dünyanın gerisinde kalmamıza neden oldu oluyor…
Anti rekabetçi tutum bizi nereye götürür?
* Okullardan mezunlar niteliksiz yığın olur,
* Esnaf ve zanaatkâr yok olur gider,
* Öğretmenler sadece ders anlatır, çocuğumuza katkısı olmaz,
* Girişimci sayısı azalır hatta yok olur.
* Yeni icat ve keşifler görülmez olur.
* İnsan kalitesi hızla düşer,
* Tüm ülke hızla yoksullaşır,
* Üretim düşer, verimsizlik normalleşir.
* Katma değerli üretim yok olur.
* İnovasyon düzeyi sıfıra iner.
* Yoksulluk kanıksanır, insanlar canlı cenaze olur.
* Mutluluk ve umut düzeyi hızla geriler,
* Suç ve şiddet artar, düzen ve hukuk yara alır,
* Rüşvet, kayırmacılık normalleşir.
* Dünyadan kopar, üçüncü dünya ülkesi oluruz.
Rekabetin Büyüsü
Rekabet insan doğasına uygundur. İnsanlık tarihi boyunca farklı alanlarda ve farklı biçimlerde daima rekabet olagelmiştir. Rekabetin asıl yükselmesi ilk olarak sanayi devriminde başlamıştır. 2000’li yıllardan itibaren inovasyon çağının gereği olarak yine rekabet gelişimin, zenginliğin en önemli itici gücü olamaya devam etmiştir. Küresel dünyada rekabet edemeyenin hayatta kalması her geçen gün zorlaşmaktadır. Bazen; ‘ben kedimle rekabet ediyorum, yapıcı rekabet, tatlı yumuşak rekabet’ gibi şeyler duyuyoruz. Rekabette bu tür yaklaşımlar fonksiyonel değildir, her hangi bir gelişme iyileşme sağlamaz. Bütün bunlar genç nüfusu, rekabete uygun, rekabet etmeye hazır olarak yetiştirme mecburiyetini gösteriyor.
Neler yapılmalı/yapmalıyız?
* Kurumlar (kamu kurumu) rekabeti özendirmeliyiz,
* Kamu çalışanları arasında rekabetçi bir yapı oluşturmalıyız.
* Tekel kurumlara izin vermemeli, isteyen herkesin ilgili sektörde yatırım ve üretim yapma önünde engel olmamalıyız.
* Eşit ücret politikasını terk etmeliyiz, daha çok çalışan, kaliteyi geliştiren daha çok kazanmalıdır.
* Rekabet şartları içinde ön plana çıkanları ödüllendirmeliyiz.
* Ortaokullar arasında rekabeti başlatmalıyız.
* Liseleri rekabet edebilen kurumlar haline getirmeliyiz.
* Üniversiteler tamamıyla rekabet üzerine kurgulanmalıdır.
* ARGE politikasını yeniden gözden geçirmeliyiz.
Etik kurallara bağlı rekabetçilik kötü veya yanlış bir şey değildir. Özellikle gençlerin rekabetten beri tutulması, rakiplerin olmaması veya yok edilmesi gibi tutum ve inanışlara sürükleyecek eylemlerden, söylemlerden uzak durulmalıdır. Bilakis, rekabet vardır, dün de vardı, bu gün de var ve yarın da olmaya devam edecektir. Muhteşem insan kaynağının pısırık, hazırcı ve rekabet edemeyen olarak yetişmesi bizim sonumuz olur.