Ben mi yanlış anladım, yoksa başkaları mı yapılan açıklamanın anlamını tam olarak kavrayamadı, bilmiyorum.
Ama eğer yanlış anlamadıysam, BDP’li belediyelerin geçen hafta sonu Diyarbakır’da aldığı karar ve bu kararın ardından gelen Cemil Bayık’ın açıklaması PKK’nın tam bir cinnet haline girdiğini ortaya koyuyor.
Önce BDP’nin kararına bakalım: Geçen hafta Diyarbakır’da toplanan BDP’li belediye başkanları ve il genel meclisi üyeleri belediyelerin merkezi hükümetten tamamen bağımsız hale getirilmesi için mücadele etme kararı aldı. Bu karar 1 büyükşehir, 7 il, 51 ilçe ve 40 belde olmak üzere toplam 99 belediye başkanlığını kapsıyordu.
Kararda sözü edilen “mücadele”nin nasıl bir mücadele olduğu belli değildi. Orta ve uzun vadede yerel yönetimlere daha fazla özerklik sağlayacak bir yasanın çıkarılması için demokratik çalışmalar yürütmek şeklinde anlaşılması da mümkündü. Ama hemen ardından gelen Cemil Bayık açıklaması, olayın rengini tamamen değiştirdi.
Bayık perşembe günü Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, yakında bölgenin demokratik özerkliğini ilan edeceklerini söyledi. Dediği özetle şuydu: Ya devlet bizimle “demokratik özerklik” için müzakere masasına oturur ya da biz tek taraflı olarak bölgenin özerklini ilan ederiz. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız.
Peki, nedir bu “demokratik özerklik” denen şey?
İlk olarak Öcalan tarafından adlandırılan ve daha sonra 2007’de DTP tarafından somutlaştırılan bu projeyle, Türkiye’nin 20-25 özerk bölgeye ayrılması öneriliyor. “Türkiye’nin üniter yapısına saygı gösterilmesi koşuluyla yerel ve bölgesel özerk yapıların önünün açılması, resmi dil ve bayrağın bütün Türkiye için geçerli olmakla birlikte her bölgenin kendine ait sembolleri ve renklerine izin verilmesi” isteniyor. Her bölgenin kendi ismi ile adlandırılacağı yeni bir yönetim biçimi oluşturulması, yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi, valilerin halk tarafından seçilmesi talep ediliyor. Kürt dili ve kimliğinin anayasal güvenceye alınması istenen projede, “Trabzon, Diyarbakır, Van, Erzurum gibi illerin bölgesel metropoller ilan edilmesi, Kuzey Irak yönetimi ile dostane ilişkiler geliştirilmesi ve yerel kaynakların yerel yönetimlere aktarılması” gibi öneriler sıralanıyor.
Doğrusu ben kendi payıma, bu taleplerden birçoğunun haklı, faydalı ve gerçekleşebilir talepler olduğunu çok uzun zamandan beri söylüyorum. Bir yerel yönetim reformuyla sadece Güneydoğu belediyelerinin değil, bütün belediyelerin yetkilerinin güçlendirilmesini savunuyor, Kürt siyasetçilerinin de bu talepler çerçevesinde demokratik mücadele verme hakkına saygı duyulması gerektiğini yazıp çiziyorum.
Ama bu başka şeydir; PKK’nın bölgedeki belediye başkanlarını da peşine takıp “Ben artık özerklik ilan ediyorum, kendi yönetimimi kuracağım, valimi kendim seçeceğim, yerel kaynaklarımı da kendim kullanacağım” diye deklare etmesi başka…
İşte cinnet hali dediğim bu…
Terör örgütü artık tam olarak iç savaşa oynuyor. Güneydoğu’da elinde tuttuğu Belediye başkanlıklarını merkezi yönetime karşı baş kaldırmaya, yani fiili isyan durumu yaratmaya, ardından olağanüstü hal ya da sıkıyönetim ilan ettirtmeye, Ergenekon’u hortlatarak Güneydoğu’yu yeniden kan ve şiddete boğmaya, şiddetin bölge halkının tümünü kuşatmasına, ezmesine, doğacak kaos içinde hükümetin ülkeyi idare edemez hale gelmesine, siyasi kriz doğmasına, AK Parti’nin düşmesine, derin devletin ipleri yeniden ele geçirmesine yatırım yapıyor.
Siz, o bölgede halkın oylarıyla seçilmiş 99 belediye başkanının birden, mevcut Yerel Yönetimler Yasası’nı tanımadığını ilan ederek kendi kafalarından kendilerine tanıdıkları yetkileri fiilen kullanmaya giriştikleri bir tabloyu düşünebiliyor musunuz? Böyle bir durum doğduğunda bir hukuk devletinde yapılabilecek tek şey vardır: Bütün o belediye başkanlarını görevlerinden almak ve soruşturma açmak… Peki, ondan sonra ne olması beklenir? Bölge halkının “kendi seçtiklerine” sahip çıkmak için sokaklara dökülmeye çağırılması… Güvenlik kuvvetlerinin bu gösterilere müdahale etmesi… Ortalığın kan gölüne dönmesi…
Plan bu… Hayal bu… Bu planda başarılı olma -sonuç alma- güçlü çıkma diye bir perspektif yok; sadece Güneydoğu halkıyla hükümeti karşı karşıya getirme, halkı kırdırma, Kürt sorununu derinleştirme hedefi var.
PKK’nın derin devletle nasıl bir kader birliği içinde olduğunu, yürürlüğe konmaya çalışılan bu felaket planından daha iyi gösteren bir şey bulunabilir mi?
Bugün, 26.06.2010