Değişim ve yenilik kavramları etrafında büyük bir çekim oluşturulmaya çalışılan Kılıçdaroğlu’nun hafta sonu yapılan kurultayda tarihsel bir dönüşümün ve değişimin mesajlarını vermesi bekleniyordu.
Ancak Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlük yönünde özlediği değişim ve dönüşümün mesajlarını vermek yerine, kendisine verilen rolü utangaç bir şekilde oynamak isteyen ancak okulun sene sonu müsameresinde göstereceği performansla öğretmenlerinden ve ebeveynlerinden tam bir aferin almaya arzulu bir ortaokul öğrencisi gibiydi. Son CHP kurultayı, aslında bir kurultayı değil, daha çok bir müsamereyi andırıyordu. Bu müsamerede sergilenen oyunun adı ‘İkinci Karaoğlan: Kılıçdaroğlu’ydu. Bu kurultayda, İkinci Karaoğlan’ın Kılıçdaroğlu olduğu mesajını vermek için her şey yapılmıştı. Kılıçdaroğlu, halka sempatik gözükmek için halka halkçı ve devrimci mesajlar verdi, Ecevit gibi kasket giydi, Rahşan Hanım’a saygılarını iletti. Kılıçdaroğlu, konuşmasında halkı Ecevit’i sevdikleri kadar kendisini de sevmeleri gerektiğine ikna etmeye çalıştı. Eski rejim, Kılıçdaroğlu’nu Karaoğlan gibi topluma pazarlayarak kendisini aynen devam ettirmeyi amaçlamaktadır.
Kurultayda İkinci Karaoğlan rolünü oynayan Kılıçdaroğlu’nun asıl gündeminde eski rejimin olduğu gibi devamı vardı. Baykal, ‘eski rejim’in anlayışını savunan Ergenekon’un avukatı olduğunu söylemişti. Kılıçdaroğlu ise, eski rejimin avukatı olmanın ötesinde, kendisini eski rejimin yılmaz savaşçısı olarak deklare etti. Otuzlara ait ideolojik modeli hararetle savundu, eski rejimin yasa dışı oluşum ve uzantılarına açıkça desteğini sundu ve demokratik hükümeti suçladı.
Demokrasi, hukuk ve özgürlük konusunda Kılıçdaroğlu’ndan sahici anlamda hiçbir şey duymadık. Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada demokrasi görünümlü oligarşik idareden yani vesayet yönetimine dair tek kelime etmedi. Topluma hükmeden devleti ve onun zinde kuvvetlerini hiçbir şekilde eleştirmedi. Bu kurultayla CHP, sadece genel başkanını değiştirdi. Ancak seçilen genel başkan, CHP’yi değiştirmek ve yenilemek isteyen bir irade koyamadı. Eski rejim, halktan ve insandan kopuk, devlet ve bürokrasiyle özdeş bir anlayış demektir. Eski rejim, halktan kopuk olduğu için halkın sahici anlamda katıldığı demokratik bir hukuk devletine geçişi sağlayacak hiçbir değişim ve yeniliğe izin vermemektedir. Demokrasiye, hukuka ve özgürlüğe izin vermeyen eski rejim, halka kapalı olmasına rağmen sahte bir halkçılığa sınırlı olarak izin vermektedir. Statüko, Ecevit’e belirli sınırlar dahilinde halkçı görünmeye ve halkçı görünmeye izin vermişti. Ancak Ecevit, hiçbir zaman sahici anlamda bir halkçı olmadı. 28 Şubat gibi zor zamanlarda statükonun en has çocuğu olduğunu gösterdi. Ancak Ecevit’in halkçı olarak pazarlanması, onun en büyük siyasi sermayesi oldu ve onun uzun süre sahte halkçı söylemi sayesinde ülke siyasetinde etkin olmasını sağladı.
Kılıçdaroğlu’ndan yeni bir Karaoğlan çıkarmak isteyen eski rejim, halka, demokrasi, anayasa, hukuk, Kürt sorunu, Alevi sorunu ve inanç özgürlüğü gibi şeylerle ilgilenme demektedir. ‘Sen sadece karnını doyurmaya bak’ demektedir. Eski rejimin yeni figürü Kılıçdaroğlu’nun gündeminde de gerçekten bu konuların hiçbiri yoktu. Kürt sorunundan, Alevi sorunundan, sivil anayasadan ve yargı sisteminin değiştirilmesinden özgürlükçü ve demokrat anlamda Kılıçdaroğlu hiç bahsetmedi. Ancak Kılıçdaroğlu, ülkenin demokrasi ve özgürlük standartlarını yükseltmeyi hedefleyen, vesayet yönetiminin toplum üstündeki ağırlığını mütevazı ölçülerde hafifleten son anayasa değişikliğine şiddetle karşı çıktığını söyledi. Kılıçdaroğlu, açlık, yoksulluk ve işsizlik gibi toplumun gündelik hayatını ilgilendiren konularla erdemli, ahlaklı ve vicdan sahibi bir insan olarak ilgilendiğine toplumu inandırmak isterken, aynı zamanda halktan demokratikleşmenin, sivilleşmenin ve özgürleşmenin birincil mesele olmadığını kabul etmesi talebinde bulunmaktadır.
Eski rejim, Kılıçdaroğlu çevresinde oluşturduğu imajla toplumu kendi etrafında yeniden toplamaya çalışmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun gücü kendi kişisel özellikleri, ideolojisi, programı ya da partisi değildir. Onun etrafında oluşturulan psikolojik cazibe, şu an için onun en büyük sermayesi durumundadır. Olmayan ama yaratılan psikolojik cazibenin Kılıçdaroğlu’nu Karaoğlan yapmaya yetip yetmeyeceğini zaman gösterecek.
Zaman, 25.05.2010