Geçenlerde paradan bahseden tuhaf bir yazı okudum. Yazar, bugünkü batı uygarlığına şekil veren antik yunan düşüncesinde “soyut akıl” fikrinin bir fetiş, hatta bir put haline getirildiğini söylüyor sonra da bu soyut akıl fikrinin temelini paraya bağlıyordu. Ona göre insanlar değerli malları soyut(!) bir mübadele aracı olan para karşılığında değiştirmeye başladıkça soyut düşünmeyi öğrenmiş ve zamanla tabiat olaylarını aklın soyut ilkeleriyle izah etme alışkanlığı kazanmıştır. Tümü bu alışkanlığa sahip olan Antik Yunan filozofları, modern batı düşüncesinin başta özgürlük olmak üzere soyut düşünce ve akıl yürütmeyle temellendirdiği tüm ideallere önayak olmuşlardır. Yazar tüm bu idealleri para kullanımına dayandırdıktan sonra paranın icadını da “köle emeğini biriktirme ihtiyacına” bağlayarak bugün batı medeniyeti dediğimizde akla gelen insanlık birikimine dair her şeyi “muazzam bir köle tacirinin uydurduğu hikâyeler” seviyesine indirmekte beis görmemiş.
Neresinden tutsak dökülecek durumda olan bu saçma düşünceler demeti içerisinde, çalışma alanıma giren para konusuna biraz eğilmek istiyorum. Nitekim bu konu hakkında bırakın toplumu, ciddi akademisyenlerin bile çok az bilgiye sahip olduğunu gözlemliyorum. İnanın bana, bunu söylerken abartıyor olmayı çok isterdim.
Para konusunda bilinmesi gereken ilk şey paranın bir şey değil, bir nitelik olduğudur. Bir şeyin bir toplumda gerçekleşen iktisadi işlemlerde sıklıkla aracı olarak kullanılması o şeyin parasal niteliğe sahip olduğunu gösterir. Bilinmesi gereken ikinci şey ise paranın icada konu olamayacak bir şey olduğudur. Yani para toplumsal hayat içerisinde kendiliğinden ortaya çıkan bir mefhumdur. Bir örnek verelim.
Basit bir toplum düşünelim. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan antik bir köy toplumu. Eğer para dendiğinde aklınıza sadece elden ele dolaşan altın ve gümüş parçaları geliyorsa ilk bakışta bu toplumun para kullanmadığını zannetme ihtimaliniz çok yüksektir. Çünkü insanların takas usulüyle alışveriş yaptığını görürsünüz. Birisi ekmek verir, ötekinden meyve alır; beriki süt verir, ötekinden et alır, vs. Fakat iktisadi işlemleri yakından incelediğinizde bir şey daha fark edersiniz. İnsanlar bazı malları tüketebileceklerinden daha çok almakta ve stoklamaktadır. Özellikle büyükbaş hayvanların, tahıl ve baklagillerin ihtiyaç duyulduğundan çok daha fazla miktarda alındığını gözlemlersiniz. Bunun sebebi bu malların dayanıklı olması ve bu nedenle çok iyi bir “servet saklama aracı” olmasıdır. Dolayısıyla insanlar kendi el emeklerinin ürünlerini bu mallar karşılığında satar ve bu malları istiflerler. Bir gün değerli bir şey satın almak istediklerinde de karşılığında bu dayanıklı mallardan teklif ederek bu alışverişi gerçekleştirirler. Kısacası bu mallar, insanların satın alım gücünü teşkil eder ve üretim fazlası olan birinin, emeğinin ürününü ileri tarihli bir işlem için saklamasının tek yolu budur.
İşte bu tip mallara “mal para” denir. Yani bu mallar söz konusu toplumun parasıdır. İktisadi işlemlerde bir mübadele aracı, bir ortak hesap birimi ve bir servet saklama aracıdır. Altın ve gümüşün bir maden olarak keşfedilmesinden sonra onlardaki dayanıklılığı ve çekiciliği fark eden insanlar bu madenleri eritip makul hacim ve ağırlıkta soğutarak parasal amaçlarla kullanmaya başladığında bu madenler de “mal para” kategorisine eklenmiştir. Tüm bu süreçler hemen her toplumda insan ihtiyaçlarının doğal bir çözümü olarak kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Burada dikkatinizi çekeyim, henüz bu madenler üzerine herhangi bir işlem yapmadık, yani Lidya’ya gelmedik bile…
Parayı ortaya çıkaran tek neden serveti saklama ihtiyacı değildir. İhtiyaçları denk getirme sorunu ve bölünemeyen mallar sorunu vardır. Örneğin bir takas toplumunda saç tıraşı olmak isteyen bir terzinin kendisine kıyafet diktirmek isteyen bir berber bulması gerekecektir. Bu bir sorundur ve çözüm olarak insanlar herkesin kabul edebileceği bir malı ödeme aracı olarak kullanmaya meylederler. Bir başka sorun ekmek ve süt almak isteyen, ancak bir inekten başka bir şeyi olmayan kişinin sorunudur. İnek bölünemeyeceği ve ineğin karşılığında, birkaç gün içerisinde bozulacak olan süt ve ekmekten yüzlerce adet satın almak mantıklı olmayacağı için yine ortak bir malın para olarak kullanılması, ineğin satılarak değerinin büyük miktarının bu mal cinsinden saklanması gerekir. Tüm bunlar iktisadi hayatın doğal sorunlarıdır. Soyut akılla, kölelikle veya batıyla bir ilgisi yoktur. İnsanların aç kalma korkusu bu sorunlara çözüm üretmek için yeterli motivasyonu sağlar. Dolayısıyla her toplumda bu sorunların çözümü için bazı mallar parasal amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Bu süreç tamamen gözlemlenebilen ve anlamlandırılabilen “somut” insan davranışlarının ortaya çıkardığı doğal bir süreçtir.
İnsanların para dendiğinde anladığı, üzerinde çeşitli yazı ve semboller olan madeni paralar, daha ileri dönemlerde madeni paraların çeşitlenmesinden doğan karışıklıkları önleme ve alışverişlerdeki işlem maliyetini azaltma amacıyla özel para üreticileri tarafından madeni paraların standardize edilmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Madeni paralar uzun bir süre rekabetçi serbest piyasada özel şahıslar tarafından üretilmiş, bu nedenle kalitesi sürekli iyileştirilmiştir. Daha sonraları devletler bu işe el atarak bazı para türlerini resmi para ilan etmiş, diğerlerinin dolaşımını kısıtlamıştır. Hikâye uzun, fakat konuyu dağıtmayayım.
Mal para denilen tür, kulağa biraz antik gelse de aslında insan ihtiyaçlarının doğal bir çözümü olduğu için hiçbir zaman ortadan tam olarak kalkmamıştır. Örneğin Hz. Peygamber’in zamanında tedavülde olan dinar (Roma İmparatorluğu parası) ve dirhemlerin (Sasani İmparatorluğu parası) yanı sıra buğday, arpa, tuz, hurma ve büyükbaş hayvanların para niteliğine sahip mallar olduğu bilinmektedir. Büyükbaş hayvanlar halen kırsal toplumlarda parasal amaçlarla kullanılmaktadır. Daha modern bir örnek olarak hapishanelerde sigaranın, en az sizin cebinizdeki banknot kadar geçerli bir para olduğunu da söyleyebiliriz.
İnsanlık tarihi boyunca hayvanlar ve değerli madenlere ek olarak kıymetli taşlar, deniz kabukları, ok başları, kakao çekirdeği, şeker kamışı, hayvan derisi, tahıl türleri, meyve türleri, tuz, çay, tütün ve başka pek çok mal muhtelif toplumlarda para olarak kullanılagelmiştir. Yapılan çalışmalara göre bir malın bir toplumda para vasfına kavuşması için göreli bir dayanıklılığa sahip olması yeterli gibi durmaktadır. Gerisi insanların o malı tercih etmesine bağlı olup iktisadi işlemlerde yaygın bir satılabilirliği bulunan her mal parasal amaçlarla kullanılmış ve kullanılmaktadır. Tüm bu süreçlerin batı medeniyetiyle, soyut akılla, kölelikle falan ilişkisini kurmak her türlü saçmalığın ötesinde anakroniktir. Yani para mefhumu bu kavramların hepsini tarihsel olarak önceleyen ve onlarla ilgisi olmayan bir mefhumdur. Daha ilk toplumla birlikte yukarıda zikrettiğimiz sorunlar ortaya çıkacağı için para da ortaya çıkacaktır. Paranın kullanılma süreci sıradan insanların, çok basit ve doğal bazı sorunlar karşısında sergilediği çözüm amaçlı ortak bir davranış modelinden ibarettir ve biz bugün sahip olduğumuz refah seviyesini büyük oranda bu çözüme borçluyuz.