Hükümetin Yürüttüğü OHAL Sürecine İlişkin Bir Değerlendirme

15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından Olağanüstü Hal İlan edildi. Bu kapsamda bir dizi kararname ile bazı tedbirler ve tasarruflar uygulanmaya kondu. Süreç içinde OHAL ve KHK’lere yönelik eleştiriler yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. OHAL ortamının ve hükümete tanınan yetkinin “kötüye kullanıldığı” imajı yayılmaya başladı. Ancak problem/problemler konusunda dikkatli, adil, sağduyulu değerlendirmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm darbeler bürokrasi sınıfından gelmiştir, tedbirlerin de bürokrasiye dönük olması, kamu yönetimine yönelik tasarrufların yapılması da kaçınılmaz olmaktadır. Hükümet de bu yönde adımlar atmıştır.

Hükümet OHAL sürecinde iki yönlü bir eylemler dizisi uyguladı. Birincisi askerî yapılanma ile ilgiliydi. Bu kapsamda çok önemli bir dizi reform hayata geçirildi. Jandarma ve Sahil Güvelik İçişleri Bakanlığına bağlandı. Hani şu adına şarkılar türküler yakılan jandarma… Her siyasî partinin seçim vaadi olan, her reform hareketinin ilk maddesi olan kurum… Demokratikleşmenin ve insan haklarının tesisinde en büyük engel olan kurum jandarma…  Yine bu kapsamda, askerî liseler lağvedildi, harp okullarında eğitim sistemi ve öğrenci alımı gibi bir dizi önemli reform yapıldı. Bütün bu reformların yanında, askerî bürokrasi ilk kez sivillerin kontrolüne geçti. Atama, terfi ve yükselmelerde hükümet daha fazla söz sahibi oldu. Bu adımlar çok önemlidir, tarihî adımlardır. Büyük kentlerin kalbine yerleştirilmiş askerî alanlar kapatılarak sınır boylarına gönderildi. Askerî bürokrasi tam anlamıyla sivillerin kontrolüne geçmeden demokrasi ve özgürlük ortamı sağlanamaz. Bu adımların “bu konuları ağzına sakız etmiş” kesimlerce de (sol, Kemalist, demokrat) desteklenmediğini gördük, görüyoruz. Askerî bürokrasi üzerine yazıp çizenler bu dönemde sessizliğe büründü. Oysa hayata geçirilen düzenlemeler çok değerlidir, muhtemel darbe bataklığını kurutma zeminini sağlayacak güçtedir.  OHAL sürecinde ikinci yönü ise kamu çalışanlarına yönelik tedbirler oluşturdu.

Çıkarılan KHK’lar ile birçok kamu görevlisi işten atıldı. KHK’lerle kamudan atmalarda sadece FETÖ ile iktisaplı olanlarla yetinilmedi. Özellike sol şiddet örgütlerine destek sunmakla itham edilen bazı kamu görevlileri (öğretmen ve akademisyenler) de eklenerek daire genişletildi. Zaman zaman göreve iade edilenler de olduğuna şahit olduk. Bu adımlar askerî reformlara göre daha çok eleştirildi. Oysa ortada iki yılı dolduran sol ve radikal dinci şiddet örgütleri (PKK, PYD, İŞİD, DHKPC) gerçeği duruyordu. Darbe girişiminin akamete uğratılmasından sonra da pek çok şiddet olayı meydana geldi. Bir sürü insanımız hayatını kaybetti. Hükümet sadece FETÖ merkezli bir kamu görevlisi operasyonunun yeterli olamayacağına hükmetti. Özellikle akademisyenlerin işten atılması çokça tartışıldı. Kamu görevinden atılanların itiraz mekanizmaları henüz tam çalıştırılamadı. Bu durumda bazı kamu görevlilerinin suçsuz olarak yaptırıma uğradığı kanaati oluştu. Oluşan tabloda “haksızlığa” uğrayanların olduğunu kabul etmek durumundayız. Ancak devletin en önemli görevi “güvenliktir”. Bu görevi tam anlamıyla yerine getirmek için böyle bir yolu izlemesi hepten yersiz ve yanlış değildir. Hükümet, temel hak olan “çalışma hakkı”nı çiğnememek kaydıyla her kamu çalışanı ile ömür boyu çalışmak durumunda olmamalıdır. Terör örgütlerine insan kaynağı sağlayan, moral motivasyon desteği sunan kamu görevlilerinin işlerine son verilmesi doğru bir adımdır. Unutulmamalıdır ki, PKK bizim “seçkin” olarak nitelenen üniversitelerimizde kurulmuştur. Hükümeti bu noktada “itiraz mekanizmasını kurmamakla” eleştirebiliriz.  Bundan sonra hükümetin tarafsız komisyonlar marifetiyle itirazları hızla karara bağlaması isabet olacaktır.

Hükümetin OHAL sürecindeki performansını ben, askerî alandaki reformlarıyla çok başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Dillere pelesenk olmuş birçok reform hayata geçirildi. Kamu görevlileriyle ilgili tasarruflarda ise hükümet özensiz ve dikkatsiz bir süreç işletmektedir. Görevden atılanların “atılma gerekçeleri” daha etkin bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Çalışma hakkı engellenmemelidir. Özellikle özel (vakıf) üniversitesinde çalışan akademisyenlerin işten atılması doğru değildir. Hükümet “Kamu Yönetimi Reformu” adımını atmalı, performansa dayalı hizmet sürecini başlatmalıdır. Sonuçta, OHAL sürecindeki başarılı reformlar, isabetli tedbirler övgüyü, yanlış ve özensiz adımlarla da yergiyi haketmektedir.

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et