Şimdiye kadar örtülü ödeneğin adını hep birtakım yolsuzluklarla, uğursuzluklarla birlikte duydum.
Sözcükle ilk tanışmam 27 Mayıs ertesinde aile büyüklerinin biz çocukları zorla susturup pür dikkat dinledikleri Yassıada Saati’ne rastlar. Bebek davası-köpek davası adı altında sürdürülen rezillik aslında bir örtülü ödenek davasıydı. Başbakanın haysiyetine teslim edilen bir paranın, başbakanın şeref ve haysiyetini beş paralık etmek için kullanılışına tanık olduk milletçe.
Örtülü ödenekteki paranın ne işe yaradığını, nerelerde kullanıldığını yıllar sonra bir kez de Ecevit’in ağzından dinledik. Ecevit, kontrgerilla denilen yapının varlığını 1974’teki Başbakanlığı döneminde tesadüfen, örtülü ödenekten istenen para sayesinde öğrenmişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar “acil bir ihtiyaç için Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden bir kaç milyon dolar” istemiş, ülkenin başbakanı da bu sayede Özel Harp Dairesi adlı bir yapının varlığından haberdar olmuştu.
Seksenli yıllarda Özal’ın -ki ağzında bakla ıslanmayan bir başbakandı- çocukça bir coşkuyla örtülü ödenekten rüşvetle dünya şampiyonu sporcu -Naim Süleymanoğlu- transfer ettiğini açıklayıverdiğini hatırlıyorum. Hadi bakalım örtü yine açılıverdi kabak çiçeği gibi…
Tansu Çiller’in örtülü ödeneği ise Parsadan adlı biri tarafından dolandırılmıştı! Çiller’in ne kadar zor ve komik duruma düştüğü bugün gibi aklımda.
Ve tabii bir de 90’lı yıllarda, Susurluk Davası sırasında ortaya çıkan, Susurluk’a aktarılan örtülü ödenek paraları var.
Bu defa da anlaşılıyor ki Ergenekon örgütüne tahsis edilmiş İçişleri’nin örtülü ödeneği… Demokratik rejimi yıkmak için kurulmuş bir örgüt işini iyi yapabilsin, vatanseverleri-demokratları sıkı takibe alabilsin diye dinleme cihazları alınmış o paralarla. Tabii bu arada bir kısmını da birtakım subaylar, astsubaylar cebe atmış.
Demek istediğim, şimdiye kadar örtü her sıyrıldığında ya bir yolsuzluk ya da Derin Devlet’in bir ucu göründü. Örtülü ödeneğin vatan millet hayrına, halkın menfaatleri için kullanıldığına bir türlü tanık olamadık. Şöyle ya da böyle açığa çıkan hiçbir harcamanın, sorumlu başbakan tarafından şöyle göğsünü gere gere savunulabildiği tek bir örnek yaşamadık şimdiye kadar.
O zaman en iyisi şu ödeneğin üstündeki örtüyü açmak değil mi? Çünkü nasılsa hiçbir şey örtülü kalmıyor sonunda. Yani bu örtülü ödenek işi pratikte zaten pek işlemiyor. Üstelik ilkesel olarak da, çağımızın saydamlık anlayışına hiç uygun değil. Öyle ki, ödeneğin kullanış amaçlarını belirleyen yasanın dili bile püfür püfür soğuk savaş kokuyor: Yasaya göre bu para, birincisi “devletin kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri” için; ikincisi “devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatlerinin isterleri” için; üçüncüsü de, “siyasi sosyal konularla, kültür ve devlet itibarı alanlarında ve olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında Hükümet icapları sayılan maksat ve gayeler” için kullanılacakmış!
Yasayı hazırlayanların, özellikle son maddeyi, okuyanlar hiçbir şey anlamasın diye böyle kaleme aldıkları kesin. Ben birkaç defa okudum ve bir şey anlamadım. Anlayan olur da açıklarsa, bu maddeyi tartışırız.
Gelelim ilk maddeye…
Ben devletin “kapalı istihbarat ve savunma hizmetleri” için MİT diye bir teşkilatımız olduğunu, bu teşkilatın başbakana bağlı olup, görevlerini yapabilmek için ayrılmış bir bütçesi bulunduğunu sanıyordum. Başbakan’ın gizli istihbarat faaliyetlerini bizzat ve MİT’ten habersiz bir şekilde yürüteceğini düşünemeyeceğimize göre, bu iş için ayrı örtülü ödeneğe ne gerek var?
İkinci madde ise daha da esrarengiz. “Devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatlerinin isterleri” deniyor. İçinde iki tane yüksek, iki tane devlet geçen bu ifadenin benzerlerini hep ceza yasalarında ya da savcılık iddianamelerinde görmeye alışık olduğumuzdan mıdır nedir, okuyunca insanın içine bir ürküntü geliyor. Ve ister istemez insanın aklına takılıyor: Zaten bütün devlet örgütleri, bakanlıklar, müsteşarlıklar, bütün kamu kuruluşları, silahlı kuvvetler, emniyet teşkilatı, eğitim kurumları, adalet mekanizması, hepsi devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatleri için çalışmıyor mu? Bütçelerini bu amaç doğrultusunda harcamıyor mu? Devletin resmi kurum ve kuruluşlarının hiçbirinin görev alanına girmeyen bu “yüksek menfaatler” ve “yüksek güvenlik” ne olabilir ki!
Derin devleti finanse etmek mi?
***
Besbelli ki bu ödenek devletin kirli işleri için ayırdığı bir zuladır. Ne dünya kamuoyu önünde ne de kendi halkı önünde açıkça savunamayacağı hukuk dışı işleri, gizli operasyonları için kullandığı para… Yani derin devlet ödeneği…
Elbette Ergenekon savcıları Eruygur kanalıyla kullanılan örtülü ödenek paralarıyla başımıza ne çoraplar örüldüğünün peşine düşsünler, ayrıca bu arada bal tutup da parmağını yalayanlar da bir bir çıksın ortaya…
Ama bu arada biz de şu örtülü ödenek denen şey olmasa olmaz mı diye düşünmeye başlayalım artık.
Her skandalda “Elbette devletin açıklayamayacağı bazı gizli harcamaları olacaktır ama…” klişesini tekrarlayıp durmak yerine neden devletin halka açıklayamayacağı gizli harcamaları olması gerektiğini; neden devletin halktan gizli tutarak koruması gereken yüksek menfaatleri olabileceği fikrini şöyle sıkıca bir silkeleyelim.
Bugün, 18.01.2010