Meşhur bir Nasreddin Hoca fıkrasıdır:
Nasreddin Hoca suya gönderdiği çocuğun eline testiyi vermiş ve “Testiyi kırmadan getir” diyerek bir de tokat patlatmış. Yanındakiler Hoca’ya söylenmişler: “Hocam çocukcağız testiyi kırmadı ki tokat atıyorsun! Bu yaptığın iş doğru değil” demişler. Hoca istifini bozmadan cevap vermiş: “Doğru söylüyorsunuz ancak testiyi kırdıktan sonra tokat atmanın ne faydası olur ki?..”
Sosyalistlik yıllarımızda bizden yaşça büyük “eski tüfek”lerden dinlediğimiz bazı anılar bu Nasreddin Hoca fıkrasına benzerdi.
40’lı-50’li yıllarda Türkiye’de fişlenmiş ne kadar TKP’li ya da solcu varsa bütün “kritik” günlerden bir gece önce evlerinden toplanır, kritik gün geçinceye kadar nezarette tutulur, sonra da bırakılırlarmış.
Kritik günlerin başında 1 Mayıs geliyormuş tabii. 30 Nisan gecesi nezarethaneler yaşını başını almış TKP’lilerle dolup taşarmış. Ayrıca, her türlü büyük çaplı gösteri ve miting günlerinde, yurtdışından önemli yabancıların geldiği günlerde, devlet büyüklerinin yurtiçi gezilerinin uğrak yerlerinde bizimkiler hep içeride olurmuş. Mesela, Başbakan Tarsus’a mı gidecek; Birinci Şube ekipleri bir gün önce harekete geçer, Tarsus’ta solcu bilinen kim varsa alırmış içeri…
“Bir devlet büyüğünün şehrimize geleceğini haber aldık mı ‘eyvah’ derdik içimizden. Bir müddet sonra artık alışmıştık, biz de bir gece önceden küçük gözaltı çantamızı hazırlar, sigara tedarikimizi yapar, tıraşımızı olur, ne zaman gelip alacaklar diye beklerdik” diye anlatırlardı o günleri bize…
Soğuk savaş yıllarına mı dönüyoruz?
Bu hikayeleri karanlık bir geçmişin buruk anıları olarak dinlemek neyseydi de, gazete haberi olarak okumak çok şaşırtıcı oluyor doğrusu…
Bugünlerde gazetelere yansıyan bir “Polis Paketi” söz konusu…
Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı ortak çalışmayla polisin yetkilerini artıran bir taslak hazırlamaktalarmış.
Polise mukavemet ve kamu malına zarar verilmesi durumlarında cezaların artırılması, cezası iki yılın altında olanların da tutuklanmasının önünün açılması söz konusuymuş.
Taslağın içeriğini tam olarak bilmiyoruz, açıklanınca tartışırız. Ama bir maddesi var ki, bizzat İçişleri Bakanı Güler tarafından doğrulandı:
“Bazı ülkelerde ‘Önleme hapsi’ diye bir uygulama var. Bir eylem yapılacaksa, bu eylem sırasında olay çıkarma potansiyeli olanlar 12 saat veya bir gün süreyle gözaltına alınıyor.
Hakim kararı ile de bu uzatılabiliyor. Bizde böyle bir uygulama yok. Şimdi bir düzenleme ile önleme hapsi uygulamasını getirmek istiyoruz. Eylem öncesinde istihbarat raporlarına bakılacak. Daha önce bir eyleme katılıp katılmadığına, bu eylemlerde herhangi bir olay çıkarıp çıkarmadığına bakılacak. O kişinin suç işleme veya olay çıkarma potansiyeli varsa eylem öncesi o kişi hakkında önleme hapsi cezası uygulanabilecek.”
Bakanın kastettiği ülkelerin hangileri olduğunu bilmiyorum ama bizdeki uygulama soğuk savaş yıllarıydı. O yılları geri getirmek mi istiyor İçişleri Bakanlığı?
Oldu olacak biraz geniş tutalım
Toplumu tehdit eden tek grubun eylemlerde olay çıkaranlar olduğunu kimse iddia edemez herhalde. O zaman, İçişleri Bakanı’nın bu “testi kırılmadan” mantığını başka durumlara da uygulayalım:
Mesela, bir şehirde büyük sokak festivalleri yapılacağı, panayırlar, pazarlar kurulacağı zaman, bütün sabıkalı yankesicileri de toplayıp gözaltına alsın polis.
Kan davası duruşmalarında mahkeme gününden bir gün önce, dışarıdaki hasımlar da gözaltına alınsın.
Aşırı alkol alanlar da olay çıkarmalarına fırsat verilmeden içkili mekanların kapısında derdest edilip nezarete yollansın.
Yaşanan bunca deneyden sonra, karısını öldürmekle tehdit eden bütün terk edilmiş kocaların cinayet işleme potansiyeli taşıdığında anlaşıyoruz sanırım. Ama onlar için 24 saatlik gözaltı yetmez. Zira kurbanlarını ne zaman nerede kıstıracakları belli olmuyor. En iyisi hepsini baştan ilelebet hapse tıkmalıyız ki, kadınları kurtarabilelim.
Ne diyorsunuz; fazla mı ileri gittim?
Bence siz de öyle…
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.