Ortodoksi ve heterodoksi kavramları aslında dinî alana ait kavramlardı. Ancak zaman içinde bu kavramlar sosyal bilimlere dâhil oldular; en çok da iktisat alanında kullanılır oldular.
Sosyal bilim camiasının dar kalıpları içinde devinen bu kavramlar, Maliye Bakanı’nın popülarize etmesiyle geniş kesimlerin de dikkatini çekmeye başladı.
Yunanca kökeni olan ortodoksi, kelime anlamı itibariyle, doğru düşünce, ana yol anlamına gelir. Kavram olarak genel kabul görmüş, ana akım haline gelmiş inançlar/düşünceler anlamına gelir. Tam Türkçe karşılığı doğru yol, eski deyimle sırat-ı müstakimdir.
Bu kavramın zıddı heterodoksidir. Heterodoksi, kelime olarak farklı düşünce anlamına gelir. Kavram olarak, genel kabul görmüş ana akımdan ayrılmak, farklı bir yola sapmak anlamına gelir. Türkçede daha çok sapkınlık ve zındıklık olarak adlandırılır…
***
Bir ideoloji olarak muhafazakârlık, ihtiyatı, tedbiri, temkini ve tecrübeyi esas alır. Genel kabul görmüş, denenmiş, doğrulanmış ve ana akım haline gelmiş inançları ve görüşleri temel yol kabul eder. Değişime ve farklılığa karşı hep şüpheyle bakar. Muhafazakârlara göre, değişmek zorunlu değilse değişmemek zorunludur. Muhafazakârlar devrime karşıdırlar; karşı-devrime de karşıdırlar.
Muhafazakârlar, kelimenin tam anlamıyla ortodoksturlar. Muhafazakârlara göre, denenmiş ve doğruluğu kanıtlanmış, genel kabul görmüş ve ana akım haline gelmiş prensiplerden ayrılmamak gerekir. Muhafazakârlara göre, heterodokslar, ana akımdan ayrılmış sapkınlardır. Onların yeniden ana akıma, doğru yola döndürülmeleri gerekir.
Sonuç olarak muhafazakârlık, hetorodoksiye manidir. Bir muhafazakârın heterodoks olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Geçici olarak, belki bir psikolojik travmanın sonucunda ana akımdan ayrılmış bir muhafazakârın, er geç ana akıma/doğru yola dönmesi mukadderdir…
***
İmdi, kendisini muhafazakâr olarak tanımlamış Ak Parti, iktidarının ilk yıllarında son derece tedbirli, temkinli ve ihtiyatlı hareket ediyordu; her adımında “toplumsal mutabakat”ı gözetiyordu. Ana akım haline gelmiş, ortodoks iktisat politikalarını aynen takip ediyordu. Dış ve iç politikada da ortodoks politikalara aynen riayet ediyordu. Kısaca, muhafazakârlığın temel prensiplerine riayet ediyordu.
Ancak son yıllarda önce dış politikada sonra da iktisat politikasında heterodoksiye yöneldi. Her iki alanda da işler kötüye gitmeye başlayınca iktidar, dış politikada hızla yeniden ortodoks politikalara dönmeye başladı. Bu bağlamda başta İsrail olmak üzere, Suudi Arabistan, BAE ve Mısırla yeniden iyi ilişkiler kurulmaya başladı. Dış politikada, ana akımın sunduğu acı ilacı içmeye başladı…
Ancak iktisat politikasında heterodoks politikalara devam ediliyor. Bu politikaların başarısız olduğu çok açık bir şekilde görüldüğü halde iktisat politikalarında heterodoksiden vaz geçilmiyor. Ancak bu ısrarın sebebi bellidir; yaklaşan seçimlerdir.
Çünkü iktisatta da yeniden ortodoks politikalara dönmek demek, iktisadî alanda da acı ilacı içmeyi gerektiriyor. Acı ilaç, kamu harcamalarının kısıtlanması, ücretlerin ve maaşların düşük tutulması, enerji fiyatlarının yükselmesi gibi, geniş kitleleri rahatsız edecek bir içeriğe sahiptir. Hiçbir iktidar, seçimler öncesi halka acı ilaç içirmeyi göze alamaz…
***
Ancak acı ilacın içilmesi kaçınılmaz bir sondur. Seçimleri kim kazanırsa kazansın, seçimlerden sonra bu acı ilacı halka içirmek zorundadır. Turgut Özal’ın ve Kemal Derviş’in içirdiği acı ilacın, yeniden içirilmesi gerekiyor. Ağır hasta olan ekonominin rehabilitesi için çok ağır bir tedavi süreci bizi bekliyor…
Seçimlere kadar sanal (mevhum) bir iyileşme durumunu yaşayacağız. Maaşlarımız artacak, erken emekli olacağız, borçlarımız silinecek, enerji fiyatları nisbeten ucuz kalacak vs… Ancak seçimlerden sonra, bu rüyadan uyanacağız ve acı gerçekle baş başa kalacağız… Heterodoksinin ağır bedelini, bütün bir millet olarak ödeyeceğiz…