Markar Esayan- Ermenilik ve Gezi Krizi

Bu konu bir yazıyı hak etti mi emin değilim. Bazen görüş alanınıza sürekli giren bir meseleyi gereğinden fazla önemseyebiliyorsunuz. Ancak, hislerime güvenerek böyle bir yazının gerekli olduğunu düşündüm. Çünkü konuyu Gezi özelinde analiz edecek olsam da, aslında çoğu zaman kendini tekrarlayan bir sabite dönüşmüş durumda bu mesele. Ermeniler, Ermenilik ve bu kavramların girdiği, tüketildiği tüm anlamlar, algılar dünyası…

Taraf’ı bırakmadan evvel “Ermeniliğe dair” baslıklı bir yazı yazmış, Ermeniliğin bir meslek olmadığını, ama bu elbisenin sürekli giydirilmeye çalışıldığından bahsetmiştim. Ermeniliğin, bir başka herhangi bir ırka ait olmaktan farkı olmadığını, bir üstünlük veya dezavantaj içermediğini düşünürüm. Tersi, iki durumda da ırkçılıktır. Ermenilerin daha üstün bir ırk olduğu ve bir self hatred durumu ile, kendi ırkını aşağı görmek en azından aynı hastalığa işaret eder.

Türkiye’de üst üste geçmiş kimliklerimin çoğu parçası için, pek çoklarınız gibi ayrımcılığa uğradım. Bu mağduriyeti kutsallaştırmak, sızlanmak bana göre değildi. Dünyayı değil, kendinizi değiştirebiliyorsunuz çoğunlukla. Kendini değiştiren insanlara, her bir yenisi eklendiğinde dünya da değişmiş oluyor. Değişim böyle bir şey. Diğer yöntemler, toplum mühendisliğinden faşizme kadar kötücül bir spektrumu ima ediyor.

Uğradığım ayrımcılıkların bana çok faydası oldu. O sayede ben de başkalarına ayrımcılık yaptığımı fark ettim. Canım yanmasaydı bu, bu kadar hızlı olmazdı. Türkler, Müslümanlar, Kürtler ve diğerleri, başka dünyaların insanlarından, benimle aynı sorunu yaşayan, hayatlarına değdiğim dostlarım haline geldiler. O zaman, bunun ortak bir meselemiz olduğunu anladım. Komşum güvende ve tok değilse, ben rahatken o ayrımcılığa uğruyorsa, bu benim sorunum olmalıydı. Öyle ki, kurulan eşitlik, düzenin sigortası olsun. Bunu herkes anlamalıydı. O nedenle, Ermeniliğe dair sorunları sahiplenme yerine, bunu genel bir sorunun bir parçası olarak paylaşma eğilimi gösterdim.

Ermenilerin bu ülkede çok önemli bir işlevi var. Sayılarının azlığından bağımsız bir şey bu. 1915 soykırımı, Türkiye halklarının yabancılaşmasının, birbirinden nefret etmesinin ve Kürt sorunu gibi birçok karadeliği doğuran ideolojinin kökleşmesinin de miladıdır. O nedenle, toplumsal bilinçdışının en çok zorlandığı ve Türkiye’nin demokratikleşme ve iyileşme sürecinin çözeceği son meseledir. Çünkü en derindeki ve en zorudur. Ermeni, Türk’ün, Kürd’ün diyet diye verdiği kendi koludur. Bu çok zor bir konudur.

O nedenle, “Ermeni” kelimesi, sıfatı, kimliği, hiçbir zaman yaşamın içindeki doğal yerini ima edemez, normalleşemez. Ermeni ya çok kötüdür, ya çok çok iyidir. Ya yerin dibine batırılır, ya da kutsanır. Ya vatanı satan hainlerdir, ya da kaybettiğimiz en biricik, en mükemmel parçamız, masumiyetimizdir. Bu iki olağanüstü yaklaşım, negatif ve pozitif ırkçılık olarak normal hayatını yaşamak isteyen Ermeninin başına patlar. Çünkü, el üstünde tutulan bir Ermeni kavramı, şartlar değiştiğinde, Ermeni bir biblo olmayı reddedip özne olmaya kalktığında, anında o en kötü sıfatına terfi eder. Tersi de böyledir.

Gezi’de de böyle oldu. Kamuoyunda temsiliyet gücü olan birkaç toplumsal figürün aldıkları pozisyona göre, kimine göre Ermeni bir yurtsever, bir mucize, kimine göre hain veya bölücü oldu yine. Oysa, Ermeniler de, bu ülkede yaşayan her bir birey kadar çeşitli fikir ve duygulara sahip. Bir avuç tanınmış Ermeninin fikirlerinin 50 bin kişilik Türkiyeli Ermeni toplumunu veya dünyadaki sekiz milyon Ermeniyi veya bunlara da eklenebilecek Ermenilere ait tüm tarihsel bagajı temsil edemeyeceği unutuldu.

İster istemez Ermeni temsiliyetini yüklenen insanların, bu temsiliyeti gözlere sokarak istismar ettiklerinden bahsedilebilir. Ama, en nihayetinde, düşkünce de olsa, bu da bir haktır ve bedelini o kişi er veya geç öder. Ama öyle olmuyor Türkiye’de. Bunun bedeli Ermeni sıfatına ciro ediliyor hemen. Olumlu bir tarafı yok bunun. Ermeni, hoşa giden şeyleri yaptığı veya söylediği zamanlarda yüceltildiğinde bile, gerçeklik algısına verdiği zarar kadar Ermeni toplumu da zarar görüyor.

Ermenilik, Gezi krizinde bu nedenle doğal ve gerçekçi olmayacak ölçüde ön plana çıktı. Burada ciddi bir ahlaksızlık sergilendi. Ermeniliğin romantize edilmesi ve onlara dair sorunların kutsallaştırılması, sahip çıkılır gibi yapılmasıyla, aslında sorunların somutlaşması zarar gördü, buradan hükümete yönelik etkili bir söylem geliştirilmeye çalışıldı. Bunda başrolü oynayacak bir veya birkaç Ermeni figüran her zaman bulunabilir. Bulundu da. Bu türden kimlikler, insana hiç emek vermediği, aslında kendisinden de emek vermesinin istenmediği tepeden inme bir kariyer alanı açar. Ne söylediğinizden ziyade, Ermeni olarak ortalıkta dolanmanız kafi gelecektir. Zaten belirli klişeler vardır. Onları tekrarlar ve Ermenilerin de hükümetten ne kadar şikayetçi olduğunu dünyaya bu kimlik üzerinden göstermiş olursunuz.

Ermeniye, Ermeniliğe sahip çıkılmıştır. Böylece, apolitik, apolitik olduğu kadar enerjisi devredilmeye müsait olan bir “direniş”in azınlık unsuru da tamamlanmış olur. Bu arada, geçmişte bir rutin olan Ermenilere ait bir mezarlığa bir meyhane yapılacak olması gibi hadiseler, bir güreşçinin lümpenliği vs. gözlere sokulur. Çünkü bunları yapan AK Parti’dir. Kullanım değeri buradan gelir. Diktatör, bir avuç kalmış bir azınlığa hunharca saldırıyor, onlardan birkaç avuç fazla özgürlükçüler de onların haklarını savunuyordur. Hrant Dink’i de AK Parti öldürtmüştür. Ermenilik, Gezi retoriğinde eksik olan önemli bir eksiği tahkim için kullanılır. Erdoğan’ın devrilmesi için gerekli eksik tamamlanmıştır.
Oysa yakın geçmişte, Ermeni kilisleleri porno oynatan sinemalara dönüştürülmüştür ve bu laik- çağdaş CHP döneminde olmuştur. Ermeni vakıflarının mallarına el konmasını sağlayan 36 beyannamesi uygulaması ise 2002 yılında iktidara gelen AK Parti “diktatörlüğü” döneminde kaldırılmıştır. Muhtemelen yakın bir zamanda Heybeliada Ruhban Okulu’nu da diktatör Erdoğan açacaktır.

Öteki taraf mı?
Gezi’nin sadece Gezi’den ibaret olmadığını, olayın farklı bir noktaya gittiğini ve Gezi romantizmini analiz eden Ermeniler, AK Partililerin bir kısmı tarafından, yine “Bir Ermeni bunları söylüyor, bakın da yurtrsever nasıl olurmuş görün” seviyesinde değerlendirilir, diğerlerinin gözüne sokulur. Bunların bir Ermeni tarafından yazılması, bir Türk tarafından yazılmasından daha değerlidir. Neden öyledir ki! Biz bu ülkenin eşit vatandaşları değil miydik? Bizden çok mu kötü şeyler bekleniyordu da, “iyi”yi yapınca büyük bir saadet yaşanmaktadır?

Öte yandan, Gezi’de aktif rol alan Ermeniler, sol mahalle baskısı ile kısa devre gazeteler de linç edilir. Ermeniler uluslararası şer planının bir parçası haline gelir. Onların, diğer saçmalayanların yanında neden daha fazla sorumluluğu olsun! Onlardan çok mu kötü şeyler bekleniyordu ki, “bunu yaptıklarında” bu kadar tepki görmektedirler?

Bunlar, Ermeni kavramının toplumsal algıda henüz ne kadar dikenli, gerçeküstü bir yerde olduğunu bizlere gösteriyor. Gezi ile tavrımın mensup olduğum ırkla hiçbir ilgisi yok. Ama bu, benden bağımsız bir konu ve evet bu yazının yazılmasını gerektiriyor hala.

İyi Ramazanlar.

12.07.2013

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et