Devlet Bahçeli, 1997’de MHP’nin başına geçti. Adı partiyle ve milliyetçilikle özdeşleşen Türkeş’in koltuğuna oturdu. Yükü ağırdı; çünkü Türkiye çalkantılı günler yaşıyordu. 28 Şubat Süreci devam ediyor, Öcalan yakalanıyor, ikide bir ekonomik krizler patlıyordu, vs.
Yaşanan sarsıntı büyüktü. Siyasi partilerin bundan etkilenmemesi düşünülemezdi. Olaylara ve alınan tavırlara bağlı olarak siyasiler hem ani çıkışlar, hem de büyük çöküşler yaşayabiliyorlardı.
Bahçeli de bu dalgalanmadan nasibini aldı. Üç yıl içinde (1999-2002) önce zirveye çıktı, ardından dibi gördü.Öcalan’ın yakalanmasının verdiği rüzgâr, 1999’da MHP’ye % 18 oy getirdi ve Bahçeli “Başbakan Yardımcısı” oldu. Ancak hükümet ortaklığı MHP’ye yaramadı. MHP 2002’de seçim barajına takıldı.
Meclis dışında kalmak, partide bir kriz yarattı. Bahçeli gitti, geldi. Ama bazı yaralar alsa da bu krizi atlatmayı bildi. MHP, 2007’de % 14’le Meclis’e geri döndü. 2011’de % 13 ile de parlamentodaki varlığını sürdürdü.
2015, Bahçeli için zor geçti. MHP, 7 Haziran’da % 16 oy aldı, 80 vekil kazandı. AKP tek başına iktidar olamayınca gözler “kilit parti” konumundaki MHP’ye çevrildi. İki seçeneği vardı Bahçeli’nin: İlki, CHP ve HDP ile birlikte AKP’ye karşı bir blok oluşturmaktı. İkincisi ise, AKP ile koalisyona girmekti.
“Mister No”
İlk seçenekte, AKP karşıtı cephe çok ısrarlıydı. Ama herhangi bir siyasi rasyonalite taşımıyordu. HDP ile yan yana olmayı içeren bir bloğu kitlesine kabul ettirmesinin imkânı olmadığını bilen Bahçeli bu kapıyı baştan kapattı.
İkinci seçenek ise, MHP’nin tabanının ve teşkilatının tercihini yansıtıyordu. 2002’den beri iktidardan uzak düşen teşkilata göre bu fırsat heba edilmemeliydi. Lakin Bahçeli, AKP karşıtı siyasete çok yatırım yapmıştı. Ayrıca bu birlikteliğin uzun vadede kendi tabanını AKP’ye taşıyacağından çekiniyordu. Dolayısıyla buna da yol vermedi.
Bahçeli bir açmaz içindeydi. Kendisine yapılan bütün teklifleri reddetti. Adı “Mister No”ya çıktı. Diğer partiler de “her şeye hayır diyen Bahçeli” figürünü iyi işledi. Artık onunla ne adamakıllı muhalefet yapılabilir, ne de iktidarın paydaşı olunabilirdi. “Bahçeli ile herhangi bir hedefe varılamaz” fikri, genel bir kabule dönüştü.
Bu psikoloji altında gidilen 1 Kasım seçimleri Bahçeli için bir yıkım oldu. MHP, beş ayda 4 puan yitirdi, % 16’dan % 12’ye geriledi. Vekillerinin yarısını kaybetti, 80’den 40’a düştü. Bilhassa 59 vekil kazanan HDP’nin ardında kalarak dördüncü parti olmak, MHP’nin çok ağrına gitti.
Böylesine ağır bir mağlubiyetten sonra, hangi parti olursa olsun, bir iç hesaplaşma talebi gündeme gelirdi. MHP’de de geldi. Parti içi muhalifler kaldırılması güç bu yenilginin muhasebesini yapmak üzere kongre toplanmasını istediler. Bunun için gerekli imzayı toplayıp için parti yönetimine başvurdular.
Kendi kendine operasyon
Bahçeli’nin önünde yine iki yol vardı: Ya, muhaliflerin talebini görür, kurultayı toplar ve partinin geleceğini kendi seçtiği delegelerin karara bağlamasını sağlardı. Doğru olan da buydu. Zira delege üzerindeki hâkimiyetine dayanarak muhalefetin daha fazla büyümesine izin vermeden işi çözebilirdi.
Ya da, muhaliflerin talebini kategorik olarak reddederdi. Bahçeli, bu yanlış yola saptı. 1 Kasım’dan sonra Başkanlık Divanı’nı topladı, Olağan Kongre’nin 18 Mart 2018’de yapılacağını kararlaştırdı. Olağanüstü Kongre için toplanan imzaları kabul etmediğini açıkladı. Kurultay hevesi olanlara haklarını gidip mahkemede aramalarını salık verdi. Muhalifler bu tavsiyeye uydular ve mahkemeye başvurdular. Mahkeme de bir “Kurultay Çağrı Heyeti”nin oluşturulmasına ve partinin olağanüstü kurultaya götürülmesine karar verdi.
Şimdi, gerek ezelî ve gerek nevzuhûr Bahçeli taraftarları bunun bir operasyon olduğunu söylüyorlar. Eğer öyleyse, Bahçeli kendi kendine operasyon çekmiş demektir. Zira MHP’yi mahkemeye düşüren Bahçeli’nin tercihleridir, başka bir şey değil.
Yeni Yüzyıl, 20.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/mahkemeye-dusmek-2059