Madalyonun öbür yüzü

Terör sorunu ile Kürt sorununu birbirinden ayırmak ne demektir?

PKK isterse Türkiye’yi kasıp kavursun, mevcut iktidarın Kürtler’in gasp edilmiş haklarını vermekte bir an bile tereddüt etmemesi demektir. Terör örgütü gemi azıya aldı diye Kürt halkına verilmiş sözleri rafa kaldırmamak demektir. PKK’nın yaptıkları için Kürt halkını cezalandırmaya kalkmamak demektir.

Eğer siz Kürt meselesindeki politikanızı PKK’nın dalgalanmalarına endekslerseniz, işte asıl o zaman o çok korktuğunuz şeyi yapmış; PKK’yı muhatap almış olursunuz.

Bizim iktidar adını üç defa değiştirdiği Kürt açılımı konusunda ciddi bir çuvallama içinde görülüyor.

Özellikle önceki gün Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin açılım vaatlerine güvenip Kandil’den ve Mahmur’dan dönenlerden 10’u hakkında tutuklama kararı çıkması ile birlikte artık Kürt açılımından söz etmek epey zor hale geldi.

Peki bunun sorumlusu kim?

Evet, PKK açılımı sabote etmek için elinden geleni yaptı. Sebebi de çok açık: Çünkü terör örgütü epeydir AK Parti’yi yegane siyasi rakibi -baş düşmanı- olarak görüyor ve kendi inisiyatifi dışında gelişen böyle bir açılımın bölgede AK Parti’ye kazandıracağı destekten deli gibi korkuyor. CHP ve MHP’nin açılım düşmanlığının ardında da yine siyasi parti rekabeti ve AK Parti’nin güçlenmesi korkusu var. Son zamanlarda AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırma planları üzerine yoğunlaşan birtakım yabancı ülke gizli servislerinin de PKK’nın arkasına geçip terörü tırmandırmaya ve açılımı çökertmeye çalıştıkları malum.

Ne var ki bütün bunlar açılımın sahibini sorumluluktan kurtarmıyor.

Zira, insana sorarlar: Yola çıkarken PKK’nın desteğine mi güvenmiştin de şimdi onun saldırılarını bahane ediyorsun? CHP ve MHP’nin “doğrunun yanında yer alan bir muhalefet çizgisi” izleyeceğini mi sanmıştın? Ne zaman öyle yaptılar ki bu konuda yapsınlardı? Kendi tabanındaki milliyetçi damarın tedirgin olacağını, huzursuzlanacağını bilmiyor muydun? AK Parti’yi zayıflatmak isteyen iç-dış bütün güçlerin elbirliği halinde saldırıya geçeceğini hesap dışı mı bırakmıştın?

Kürt meselesini çözmenin zorluğu da buradaydı zaten. Bu sorunun varlığından güç kazanan böylesine geniş bir cephe olmasaydı şimdiye kadar çoktan çözülmüş olmaz mıydı sorun?

Ciddi bir iktidar bütün bu hesap-kitapları yapmadan yola çıkmaz; yola çıktıktan sonra da önüne dikilen engelleri sorumlu ilan edip bahane edip duramaz.

İşin en kötüsü de ne biliyor musunuz? Bu tip başarısızlıklardan sonra gelinen noktada, kalkış noktasının da gerisine düşülmesi…

AK Parti giriştiği açılım projesini acele tarafından toparlayıp yeniden ayağa kaldıramazsa Türkiye Kürt sorununda bundan bir yıl önce bulunduğu noktadan daha kötü bir noktaya gelmiş olacak.

O günlerdeki heyecanı, özellikle Kürtler arasında doğan umudu düşünün. Kürt halkını bir kez daha hayal kırıklığına uğratmanın bedelini düşünün. Zaten var olan “bu devlete güvenilmeyeceği” fikrini bir kez daha doğrulayan bu başarısızlığın yarattığı tahribatı nasıl tamir edeceğiz?

O günlerde Ordu-MİT ve hükümet arasında sağlanmış görünen konsensüsü düşünün. Bu projenin en büyük şansı bir devlet projesi olarak başlayabilmesiydi ve doğrusu bu Türkiye tarihinde çok sık rastlanabilecek bir olay değildi. Böyle bir tarihi konsensüsü harcarsak yeni bir fırsatı ne zaman yakalayacağız?

x x x

Bazı arkadaşlar açılımın yeniden ayağa kaldırılması için MHP ve CHP’yi göreve çağırıyor; bu konunun “siyaset üstü bir konu” olarak ele alınmasının şart olduğunu vurguluyorlar. Doğrusu ben bu tip çağrılardan hiç umutlu değilim. Açılımın kaderini muhalefet partilerinin insafa gelmesine bağlarsak yanmışız demektir.

Bir kısmı da açılımın yeniden yoluna girmesi için ABD ve İsrail’le ilişkilerin bir ölçüde yumuşamasını beklememiz gerekeceğini düşünüyor. Bense dış konjonktürün önemini kabul etmekle birlikte, belirleyici olacağını düşünmüyorum.

Bana kalırsa dün de bugün de hâlâ esas mesele Türkiye’nin geniş milliyetçi-muhafazakar kitlelerinin açılımın gerekliliğine ikna edilmesidir. AK Parti bu kitleden korkmak yerine onunla daha çok diyaloğa geçmeli, ikna için daha fazla çaba harcamalıdır. Geniş kitleler hiçbir zaman küçük gruplar gibi “takıntılı” olmazlar. Yeteri hüner ve sabır gösterilirse sağduyu galip gelecektir.

Bugün, 19.06.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et