Gündelik hayatta hangi kelimelerin en çok kullanıldığı araştırılsa, demokrasi en başlarda gelir. Ancak, bu, demokrasinin ne olduğunun çok kişi tarafından iyi bilindiğini göstermez. Demokrasiyi anlamak için onu hem normatif hem ampirik araştırma metotlarıyla ele almak gerekir. Şu sıralarda bunu üzerinden yapmamızı mümkün kılacak bir olay var gündemde: İlköğretim okullarında önlük meselesi.
Önce şunu vurgulayalım, insanlara tek biçim kıyafet giydirme arzusu ne yeni ne de modern. Antik Mısır’da, Çin’de, Latin Amerika’nın İnka kültüründe tek tip kıyafet uygulaması vardı. Avrupa’da geçmişte birçok radikal dinî cemaat buna yöneldi. Platon, More, Campanella gibi sosyalist ütopyacılarda üniforma özlemi eşitlik ve sadelik arayışının bir yansıması olarak belirdi. Şüphe yok ki, insanlarda bir eşitlik eğilimi mevcuttur, ama farklılaşma eğilimi de çok belirgin ve yok edilemezdir. İnsanlar, başka bakımlardan olduğu gibi kılık kıyafette de inanca, refah seviyesine, zevklere vs. bağlı olarak, şu veya bu ölçüde, ama mutlaka farklılaşır.
Okullarda üniforma kullanılması kendiliğinden doğan bir durum olmayıp, empoze edilen bir davranış kalıbıdır. Öğrencilerin kılık kıyafetine kimse karışmasa, muhtemelen, bir üniforma doğmaz. Kamu otoritesi (MEB) onyıllardır öğrencilere bir kıyafet tarzı buyuruyor ve uzun süredir yapıldığı için bu uygulama toplumun hemen her kesimi tarafından olağan karşılanıyor. Fakat, kamu otoritesinin hangi hakla bunu gerçekleştirdiği sorgulanmaya başlayınca durumun tuhaflığı ortaya çıkıyor.
Açıktır ki, böyle bir uygulama yapılacaksa, buna adem-i merkezî biçimde karar verilmesi merkeziyetçi şekilde karar verilmesinden iyidir. Başka bir deyişle, kararı MEB’nın almasındansa il millî eğitim müdürlüklerinin, İMEM’nin almasındansa ilçe milli eğitim müdürlüklerinin, ilçe MEM’nin almasındansa okulların, okulların almasındansa tek tek sınıfların alması daha münasiptir. Sınıfların almasından daha da iyisi bireylerin (öğrencilerin veya velilerinin) almasıdır. Bu yöntem benimsendiğinde, bir üniformanın doğması ihtimali çok azalır.
MEB’nın kararı okul aile birliklerine bırakması, bir tür doğrudan demokrasi uygulaması olarak görülebilir. Ne var ki, bu liberal değil çoğunlukçu demokrasi olacak ve bazen azınlığın haklarının gaspedilmesi sonucunu verecektir. Diyelim ki ben X okulundaki çocuğumun serbest kıyafet giymesini istiyorum, okul aile birliğindeki çoğunluk ise tersine karar veriyor. Neden ben bu karara uymak zorunda kalayım? Durumu biraz değiştirelim: Bir okulda velilerin üniformaya %51’i evet, %49’u hayır dedi. Ne olacak? Yüzde 49 niye bir insan hakkı meselesinde %51’e tabi olsun?
Başka problemler de var. Yüzde 51’in kararı gibi görünen karar muhtemelen çok daha dar ama aktif bir azınlığın şekillendirdiği bir karar olacaktır. Antik Yunan’daki meclis Ecclessia’dan biliyoruz, vatandaşların teorik olarak siyasî karar alma süreçlerinde eşit hakka sahip olması, kararlarda herkesin fiilen eşit payının olacağı anlamına gelmez. Doğrudan demokraside siyaset çok zaman, düşünce ve enerji talep eder. Bunu yapmadaki mecburî veya seçilmiş eşitsizlikler ağır siyasî eşitsizliklere yol açar. Sonunda, herkesin teoride eşit olduğu bir yerde birileri daha eşit hâle gelir. Doğrudan demokrasi kalıcı eşitsizliğin ve hatta tahakkümün aracına dönüşür.
Monarşide somut, teşhis edilebilir, sorumlu tutulabilir bir otorite vardır. Demokraside ise, neredeyse tanrısallaştırılan, ama amorf bir yapı olduğu için sorumlu tutulamayacak halk, teorik olarak, otoritenin kaynağıdır. Halkın iradesi ve yaptığı adeta kutsaldır. Ne var ki, halk hareket etmez ve halk iradesi diye yekpare bir irade yoktur. Sonunda halk iradesi bir grubun iradesi biçiminde boy gösterir. İşte burada liberalizm devreye girer ve halk iradesine dayanan kamu otoritesini sınırlar. Kimin lehine? Azgın azınlıkların, organize maddî – manevî çıkar gruplarının, kendisini diğer insanlardan şu veya bu sebeple üstün gören aydın tabakalarının değil, insan hak ve özgürlüklerinin lehine. Azınlıkların çoğunluğun tahakkümüne karşı korunması ancak bu şekilde mümkün olabilir. Yorumladığımız vakada ise buna imkân yok. Çoğunluk dediğini dayatma gücüne sahip.
İşte bu yüzden, liberal olmayan demokrasi büyük bir beladır.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.