Kılıçdaroğlu Bahçeli’nin arkasına saklanıyor

“Demek önyargılıymışım, demek Kılıçdaroğlu da olumlu işler yapabilirmiş, siyasette olumlu rol oynayabilirmiş” diye geçirdim içimden.

Ama o beni yanıltmadı.

Günlerdir beklediğim cevabı dün en net şekliyle Zonguldak konuşmasında verdi.

Gazeteci soruyor: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “PKK silah bırakırsa Öcalan’a ev hapsi değerlendirilir” şeklinde açıklaması oldu. Ne diyorsunuz?

Cevap: İçerik tartışmasına girmeyiz. Çatışma kültürünü besleyen tartışmalardan özenle kaçınmak lazım. Karşı görüşler çıkacaktır. Her siyasi parti gelir, önerileri dile getirir, bizim için sakınca yok. Biz içerik tartışmasına girmeyeceğiz.

Gazeteci üsteliyor: Dört parti bir araya gelmezse siz görüşünüzü açıklamayacak mısınız? Bu konuyu konuşmayacak mısınız?

Cevap: Diğerleri konuşabilir. İktidardaki parti önerisini getirir. Komisyonlarda görüşülür. Kendi düşüncemizi söyleyeceğiz.

Gazeteci bir kez daha üsteliyor: Başbakan Tayyip Erdoğan, dört parti olmazsa iktidar ve ana muhalefet arasında ikili komisyon önerdi. İki parti olarak yola devam edecek misiniz?

Yine aynı cevap: Ne söyledik; meşru zeminde oturalım dedik. Meşru zemin TBMM’dir. Dört partinin oturup konuşması kimseye zarar vermez. Kamuoyuna güven verir. Dört parti bir araya gelip bunu konuşur.

İnsan bu cevapların neresinden tutacağını şaşırıyor.

Sanki iki partinin TBMM’de komisyon kurması meşru zemin değil.

İçerik tartışmasına girmezmiş! İçerik tartışmasına girmeyen parti parti olur mu?

Ancak dört parti bir araya gelirse konuşurmuş! Siz o dört partiden biri değil misiniz? Konuşsanıza, fikrinizi söylesenize!

Hayır söylemiyor. Çünkü ev hapsine evet dese birilerini, hayır dese başka birilerini kızdıracak. Her zamanki gibi, fikrini söylemekten, “esasa ilişkin” tutum almaktan kaçıyor. Onun yerine Bahçeli’nin arkasına saklanmayı tercih ediyor. Dört’lü komisyonun kurulmasının imkansız oluşuna güvenerek aklınca durumu idare ediyor.

Böylece başa döndük

Gerçi ilk günden beri vurguladığım bir kuşku vardı içimde; yol haritası ortaya atıldığından beri, 4’lü olmazsa 2’li olsun; hatta tercihen 2’li olsun diye yazıp durmaktaydım. Ama bir yandan da “CHP artık Kürt meselesinde yapıcı bir tutum alması gerektiğini anlamış olabilir. Kılıçdaroğlu, CHP’nin, açılımın başlatıldığı dönemlerde ve Habur olayında aldığı yıkıcı tutumun partisini siyaseten çok zayıflattığını görmüş ve bu durumu değiştirmek istemiş olabilir” diye düşünerek iyimserliğimi korumaya çalışmıştım.

Ama o beni yanıltmadı!

Ve böylece başa dönmüş olduk. Kürt meselesinin çözümünde CHP’den bir şey beklememek gerektiği bir kez daha dank etti başımıza. Bir kez daha anladık ki, AK Parti bu konuda bir şey yapacaksa kendi başına, kendi gücüne güvenerek yapacak. Yaptığı ölçüde de hem hâlâ “Kürt yok, Türk var; Türkiyelilik yok, Türk vatandaşlığı var” diye sayıklayan MHP’nin hem MHP’nin arkasına saklanarak sorumluluktan kaçan, fikrini söylemeye bile cesaret edemeyen CHP’nin hem de Kürtler’in kazanımlarıyla hiç ilgilenmeyip tek misyonunu AK Parti’ye düşmanlık olarak belirlemiş olan BDP’nin tabanında sempati ve güç kazanacak.

Eğer AK Parti bu işi çözerse sadece ve sadece halktan aldığı destekle çözecek. Kılıçdaroğlu’nun söylediği o dörtlü ittifak Meclis’te değil ama toplumda kurulacak. Sağduyulu milyonlar cesareti olan ve elini taşın altına koyanları mutlaka takdir edecek.

Bugün, 18 Haziran 2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et