Karargâh rahatsız derken!

25 Şubat tarihli Hürriyet gazetesinin “Karargâh Rahatsız” haberi büyük bir çalkantıya sebep oldu.

İktidar çevreleri bu haberi önce bir muhtıra olarak; tozlar biraz kalktıktan sonra arabozucu bir girişim olarak tanımladılar. Gazeteye, sahibine ve Hande Fırat’a ateş püskürdüler. İntikam yeminleri ettiler. Oysa Savunma Bakanı Fikri Işık olay henüz tazeyken meselenin “olduğu gibi” de anlaşılabileceğini gösteren türden bir açıklama yapmıştı.

İlk olarak sosyal medyada, bilinen iktidar yanlısı gazeteci ve troller, haberi “ordu içindeki bir grup cuntacının iktidara bir nevi muhtıra verdiği ve darbeci Hürriyet’in de onlarla işbirliği yaptığı” şeklinde sundu. Öfke ordudan ziyade gazeteci ve gazeteye yönelik olarak sergilendi. Savcılar göreve davet edildi, hesap sorulacağı söylendi.

Olay sosyal medya ile sınırlı kalmadı; önce Başbakan Binali Yıldırım “manşetlerle hükümete ayar veriyorlar” diye çıkıştı. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı da yanına alarak yaptığı açıklamada “atılan başlık bir terbiyesizliktir, seviyesizliktir, … bizi birbirimize kim düşürmeye çalışıyorsa bedelini ağır ödeyecektir” dedi.

Ve en son olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı “haber içeriğinde bahsedilen Karargâhın Hükümetin icraatlarını önlemeye yönelik bir cunta yapılanması olabileceği izlenimi edinildiğinden” diyerek soruşturma başlattı.

Olaya daha yakından bakalım.

İlk olarak, haber Karargâhın muhalefet cephesinden, yani esasen CHP’den ve seküler kesimlerden Genelkurmaya yöneltilen eleştirilere cevap niteliğinde verdiği bir beyanat. Haber, muhalefetten gelen “7 eleştiriye 7 cevap” manşetiyle ilk sayfada duyurulurken, iç sayfada genelkurmayın eleştirilerden duyduğu rahatsızlığı yansıtmak için “Karargâh rahatsız” gibi yanlış bir manşet seçimiyle sunulmuş.

İkinci olarak, Genelkurmay Başkanlığı, yani Karargâh kendi web sitesinden bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Hande Fırat’a böyle bir beyanat verildiği kabul edildi. Haberde yazılanlar doğrulandı.

Buna karşın koparılan yaygaradan hareketle, devlet ve hükümetle aralarında bir sorun olmadığı, cevap verilen eleştirilerin muhataplarının belli olduğu söyledi.

Yani hükümeti değil muhalefeti hedef aldıklarını teyit etmiş oldu. Sadece “Karargâh rahatsız” manşetine itiraz edildi, böyle bir ifade kullanılmadığı belirtildi.

Sonuçta, hem iktidar hem ordu Hürriyet gazetesini suçluyor, gazeteye soruşturma açılıyor, genel yayın yönetmeni değiştiriliyor. Gazeteye yöneltilen suçlama “cuntayla işbirliği”nden, “iktidarla ordunun arasını bozmak” şekline dönüştürülüyor.

Şimdi, bu olgular ışığında hangi tepki, gerçeklerle ilişkisi kesilmemiş ve demokratik bakımdan doğru bir tepki olurdu?

Şimdiye kadar dinlediklerimiz arasında en anlaşılabilir ve makul tepki verenlerden biri MHP lideri Bahçeli oldu.  İktidarın ve iktidar çevrelerinin tepkisi ise hem tutarlılıktan uzak, hem mantığı ve gerçekliği zorlayan türdendi.

Bu haber üzerinden Hande Fırat’ı ve Hürriyet’i darbecilikle veya arabozuculuk yapmakla suçlamanın herhangi bir mantıki veya olgusal zemini yok. Sadece manipüle edilen ve kaşınan kötü hatıralar ve geçmişin izlerini taşıyan sarsıcı duygular var.

Bu haberle ilgili olarak gazeteye yöneltilecek eleştirivar kuşkusuz. Hem kendilerinin zamanında darbe aparatı oldukları gerçeğini, hem de toplumdaki darbe belleğini hesaba katmayan, özensiz, aymaz ve/ya hassasiyetleri dikkate almayan bir manşet atmakla suçlanabilirler.

“Karargâh rahatsız” ifadesinin 28 Şubat darbesi yıldönümünde insanların tüylerinin diken diken edeceği ve öfkelendireceği, öngörülebilir bir sonuçtur. Darbe aparatı olmuş bir gazetenin bu konularda biraz mahcubiyet taşıması beklenirdi. Ancak, bu “utanmazlık” savcılık bir suç değil, kınama ve ayıplama ile karşılığı verilecek kötü bir gazeteciliktir.

İnsanlar bazen, belki sıklıkla, ileri sürdükleri savın mantıki ve rasyonel sonuçlarını izleyemiyorlar veya izlemek gibi bir dertleri yok.

Eğer iktidar çevrelerinden bazılarının ileri sürdüğü gibi Hande Fırat ve gazete bu manşeti bile isteye attıysa, amaç sadece “referandum öncesi AK Parti’nin işini kolaylaştırmak” olabilir.

Çünkü bugün, Hürriyet’in ne orduyu herhangi bir darbeye kışkırtacağı, ne de ordu içinden bir cuntanın Hürriyet’i böyle bir işbirliğinde kullanabileceği bir güç dengesi ve siyasi ortam mevcut. Darbe riski varsa eğer, buna niyet edenler çok gizli saklı hareket etmek isteyeceklerdir. Zira hükümete açıktan ayar veya muhtıra verilebildiği eski statüko çoktan çöktü.

Olayda üstü yaygarayla örtülen ve asıl sorunu oluşturan kısma gelelim.

Genelkurmay hangi hakla ve yetkiyle bir gazeteye beyanat veriyor? Hangi cüretle bir partiyi, ana muhalefet partisini hedef alıyor?

Hangi akla hizmet siyasetçilerin, örneğin milli savunma bakanı veya başbakanın konuşacağı konularda kendine vazife çıkarıyor?

Ve elbette iktidar, hangi akla hizmet basına siyasileri hedef alan bir beyanat veren genelkurmayı hizaya çekip bunun hesabını sormak yerine, bunu haberleştiren gazeteciye hesap soruyor? Üstüne genelkurmay başkanını yanına oturtarak “aramızı bozamazlar” türünden, sanki iki koalisyon ortağından bahsediliyormuş gibi bir yaklaşım sergilenebiliyor.

Vatandaşlar olarak bizim asıl muhatabımız elbette genelkurmay değil, hükümettir. Bu yüzden de, genelkurmayın gazetelere siyasi içerikli beyanat vermesinin hesabını bize vermesi gereken de iktidardır.

Bunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Darbelerden bunca zarar görmüş, askeri vesayete karşı zorlu bir mücadeleden geçmiş ve daha 15 Temmuz gibi yakın geçmişte büyük bir darbe tehlikesi atlatmış bir toplumun üyesi olarak, anlamakta zorluk çekiyorum.

Neden bizim siyasetçilerimiz askeri ait olduğu konumda tutmakta başarısızlar?

Serbestiyet, 01.03.2017

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et