Dünya Sağlık Örgütü’nün daha önceki araştırmalarında dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u engelli iken, 2011 Dünya Engellilik Raporu’na göre yüzde 15 olduğu varsayılmaktadır. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından Devlet İstatistik Enstitüsü’ne yaptırılan “Türkiye Özürlüler Araştırması”ile ülkemizdeki engelli insan profili geniş kapsamlı olarak araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, engelli bireylerin toplam nüfus içindeki oranı yüzde 12.29’dur. Ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engellilerin oranı yüzde 2.58. Bu da nüfusun 75 milyon olduğu varsayılırsa yaklaşık olarak 1.935,000 kişidir. “İşitme” ve “dil ve konuşma” engellilerin oranı binde 75’dir.
ENGELLİLERİN DE ANA DİLİ VAR
Engellilerin, bugün dillendirdiği sorunlardan; erişilebilirlik, istihdam, eğitim, sağlık, birey olmak gibi, talepleri engelli olduklarından değil insan olmalarından kaynaklanan haklı ve yerine getirilmesi gereken taleplerdir. Son yıllarda dünyada engelli insanın onuruna saygının güçlendirilmesi ve temel hak ve özgürlüklerden özgür ve eşit yararlanması için politikalar geliştirilmesi hızlanmış ve bu yönde insan hakları sözleşmeleri çıkarılmıştır. Çıkarılan yasaların iade edilebilmesi en az yasaların bilinirliği kadar önemlidir. Haklarını bilmesine rağmen talep edemeyen engelliler içerisinde duyulmayan ve işitilmeyen gruplardan biri de “işitme”, “dil ve konuşma” engeli olan bireylerdir.
Ülkemizde engellilik genelde tekerlekli sandalye üzerinden yürümekte ve talepler bunun üzerinden şekillenmektedir. İşitme”, “dil ve konuşma” engelli bireyler, özellikle istihdam konusunda büyük sıkıntılar ve engeller ile karşılaşmaktadırlar. Engellilere yönelik iş taleplerinin; çağrı merkezi, sekreterlik gibi, konuşma ve işitmeye dayalı alan olması, bu gruba giren engelli bireylerin iş bulma konusunda sıkıntılarla karşılaşmasına ve dolaylı olarak ayrımcılığa uğramasına neden olmaktadır.
KAMUSAL ALANDA YOK
“İşitme”, “dil ve konuşma” engeli olan bireylerin mağdur olmalarının en büyük nedenlerinden biri de, iletişim kurabilecekleri kendini ifade edebilecekleri “işaret dilini” kamusal alanda bilen ve anlayan muhataplarının olmamasıdır. Bunda en büyük eksiklik kamuda ve kamusal alanda işaret dilinin resmi olarak kabul edilmemesidir. Başta BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi olmak üzere uluslararası insan hakları sözleşmeleri “ifade ve düşünce özgürlüğüne” ve “anadilde eğitim”e vurgu yapmış ve bunu en temel haklardan biri olarak kabul etmiştir.
SÖZLEŞMELER HAYATA GEÇSİN
21. yy’ın ilk ve en önemli insan hakları sözleşmesi olarak kabul edilen BM engelli İnsanın Hakları Sözleşmesi Madde 2. “Tanımlar” başlığı altında, “İletişim”, erişilebilir bilgi ve iletişim teknolojisi dahil dilleri, metin gösterimini, Braille alfabesi kullanarak ve dokunarak iletişimi, büyük harflerle baskıyı, yazılı, işitsel ve erişilebilir çoklu medyayı, sade dili, insan okuyucusunu, beden dilini, diğer tür ve biçemdeki ve farklı araçlarla gerçekleşen iletişimi içermektedir. “Dil” sözlü dili, işaret dilini ve sözlü olmayan diğer dilleri kapsar” demektedir. Bu maddeyle birlikte ilk defa ülkelerin kendi kullanmış oldukları alfabe ve dillerin dışında “Braille alfabe”si ve “işaret dilini ve sözlü olmayan ” diller vurgu yapması önemli bir devrim niteliğindedir.
Aynı sözleşmenin 21. Maddesi , “Taraf Devletler, engellilerin bu Sözleşme’nin 2. maddesinde tanımlanmış tüm iletişim araçlarını tercihlerine bağlı olarak kullanabilmesi, bilgi ve fikirleri araştırma, alma ve verme özgürlüğü dahil düşünce ve ifade özgürlüğünden diğerleriyle eşit bir şekilde yararlanabilmesi için uygun tüm tedbirleri almalıdır” demektedir. b) bendinde, “Engellilerin resmi temaslarda işaret dillerini, Braille alfabesini, beden dilini ve tercih ettikleri diğer tüm erişilebilir iletişim araçlarını ve biçimlerini kullanmalarının kabul edilmesi ve kolaylaştırılması”na vurgu yapmakta ve (e) bendinde; “İşaret dilinin kullanılmasının tanınması ve teşvik edilmesi”ne vurgu yapmaktadır. Buradan da görüldüğü gibi işaret dili bir haktır.
İŞARET DİLİ ANAYASADA OLSUN
Herkesin yaşamın her alanında ‘ana dili’ ile yaşama, hizmet alma ve hizmet verme hakkı olmalıdır. “İşitme”, “dil ve konuşma” engelli bireylerin, “anadil”i “işaret dili”dir. Kamusal /resmi ve özel alanda; istihdam, sağlık, adalet, bilgi, eğitim, erişim gibi, alanlarda anadilleri olan ‘işaret dili’ ile hizmet alma ve iletişim kurma hakkı vardır. İşitme, dil ve konuşma engelli bireylerin yaşama özgür ve eşit katılımı için ‘işaret dili’ni talep etmelidirler. Bir insan hakkı talebi olarak, “işaret dili”, “Yeni Anayasa” çalışmalarında resmi dil olarak yer almalıdır.
İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik “kültür”dür. İnsanlar kültürünü sözlü, yazılı ve görsel olarak ifade ederek sürdürür ve diğer nesillere aktarır. İletişim bir haktır, engelli insanlar, taleplerini karşıtlıklar üzerinden değil, hak ve hürriyetler açısından ele almalıdır. “Engelli” bireyin karşısına “engelsiz’ birey anlayışını koymak yerine, “engelli’ ve “engelsiz’ bireylerin birlikte özgür olabilecekleri eşit bir yaşamı talep etmelidirler. Farklı bedenlerin birlikte yaşayabileceği demokratik, açık toplumdan yana tavır almalıdırlar.
Yeni Şafak, 01.12.2012