PKK zıvanadan çıktı.
Tırmandırdığı şiddetin muhtemel sonuçlarını hesap etmeye ne niyeti var ne de bunun için aklı… Başbakan haklı, ‘PKK intihar ediyor’. Hatta PKK’nın yaptığı bir ‘toplu intihar girişimi’. Yanında Kürt halkını da götürmeye çalışıyor, mümkünse tüm Türkiye’yi de…
Köy boşaltan, mezra yakan, Kürtçeyi yasaklayan, şüpheli ‘Kürtler’i infaz eden devlet geri dönsün istiyor. Çünkü böyle bir Türkiye’de destek toplamak kolaydı. Devlet dönüştükçe PKK’nın rahatsızlığı arttı, çözüm yaklaştıkça saldırganlığı azdı. ‘Yeni Türkiye’de tutunamayacağını düşünen diğerleri gibi PKK da dönüşümü sabote etmeye çalışıyor.
Buna izin verilemez. ‘Yeni Türkiye’nin inşaasını PKK’nın akıl ve izan dışı şiddeti durduramaz, durdurmamalı. Öfkeler kabarık, acılar derin… Ama hâlâ ve yine de ‘sağduyu’ demek zorundayız. Biliyoruz ki bu noktada ‘önce güvenlik’ yaklaşımı çok haklı görülüyor; önce şiddeti durdurmak, PKK’yı etkisizleştirmek… Acılar arasında bu talebe hayır demek söz konusu olamaz.
Hükümet tabii ki sorumlu mevkiinde, sırtında yumurta küfesi olan o… Siyasalar geliştirecek, kararlar alacak ve uygulayacak. Acil ‘yeni’ tedbirleri aldıktan sonra hükümetin yüzleşmesi gereken bir gerçek var. O da terör kapasitesi, toplumsal ve siyasal dayanaklarıyla PKK şiddetinin ‘yönetilebilir’ olmaktan çıktığıdır. Daha da genelleştirip; ‘ne PKK terörü ne de Kürt meselesi artık yönetilebilir değil’ demek mümkün.
Bu işi ‘kökten’ çözmeye kalkışmanın ciddi ‘riskler’ taşıdığını, dolayısıyla ‘cini şişeden çıkarmaya’ gerek olmadığını söyleyenleri dinlemeyi bırakmalı hükümet çevreleri. Hükümet için de halk için de PKK ve terör, çözülmesi gereken ‘çok acil’ bir sorun. Halkın ‘terörle yaşamaya alışık’ olduğunu sanmasın kimse. Zamanla kendiliğinden çözülecek bir sorun da değil bu. Cesur, yeni ve yaratıcı adımlar gerek, eski yöntemlere dönüş değil. En büyük yanlış da PKK’ya öfkelenip Kürtleri hedef tahtasına koymak olur. Şehitler arasında, sadece şimdi değil, her defasında ‘Kürt Mehmetçikler’ olduğunu kimse unutmasın. Sakın unutmasın!
PKK’yı etkisizleştirmenin en etkili yolu ‘her şeye rağmen demokratikleşme’ sürecine devam etmektir. Biliyorum, şu sıralar ‘bu iş demokrasiyle, hukukla olmaz’ diyenlerin sesi çok gür çıkacak ve bu sesler kamuoyunda da yer yer destek görecektir. Onlara 1990’ları hatırlatmalıyız, faili meçhullerin ‘devlet politikası’ olarak uygulandığı yılları… Hukuk ve demokrasi dışı yöntemler başarılı olsaydı önceki gün 24 genç şehit olmayacaktı. O yöntemler sorunu çözmek yerine daha da derinleştirdi, bilmek, hatırlamak gerek.
Cumhurbaşkanı ‘Terör, devleti hedef almıştır’ dedi. Bence terörün hedef aldığı ve vurduğu şey milletin ta kendisi. Terör Türk-Kürt millet evlatlarını vuruyor. Cumhurbaşkanı ‘intikam’dan da söz etti. Toplumsal tepki ve öfkeyi yansıtması bakımından anlaşılabilir bir söz. Umarız devletin tepesinde kullanılan ‘intikam’ sözünden birileri ‘vazife’ çıkarıp meşruiyet dışı yöntemlere başvurmazlar.
Unutulmaması gereken şu; terörle, hele PKK türü terörle mücadelede ‘hukuk dışı’ yollarla sonuç almak imkânsız. 1990’larda bunlar kullanıldı. Terörü bitirmediği gibi, PKK’yı toplumsallaştırdı.
PKK zıvanadan çıktı. Sivil-asker-polis her yöne, herkese saldırıyor. Evet, intihar ediyor, ama aynı zamanda ülkenin de kimyasını bozuyor, geleceği, kardeşliği sabote ediyor. Başbakan’ın önceki günkü uyarısı çok yerindeydi, öfkenin hedefi asla Kürt kardeşlerimiz olmamalı. İnadına kardeşlik, inadına hoşgörü ve dayanışma göstermek zorundayız. PKK’nın her saldırısı kardeşliği biraz daha pekiştirmeli, pekiştirmeli ki PKK kendi şiddetinde yok olsun.
Son saldırıların ardından bir kez daha gördük. Siyaset kurumu şiddet gibi ‘ortak düşman’a karşı bile müşterek bir tavır alamıyor, rakiplerine karşı avantaj elde etmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun hükümeti istifaya davet etmesi tam da böyle bir örnek. Peki, hükümet istifa ederse ve PKK eylemleriyle ‘hükümet deviren bir örgüt’ gücüne erişirse Kılıçdaroğlu bundan mutluluk mu duyacak?
Zaman, 21.10.2011