PKK’nın grafiği

Kekliktepe saldırısının ardından, herkes aynı tabloya bakıyor ama aynı sonuçları çıkarmıyor.

Aksine, birbirine taban tabana zıt iki değerlendirme var ortalıkta.

Bir kısım yorumcu, son saldırıda ortaya çıkan askeri fiyaskodan hareketle terörün önlemez yükselişinden, PKK’nın güçlenişinden; bölgenin “elden gidişinden” Türkiye’nin bölünmenin arifesine geldiğinden bahsediyor. “1993-99 arasında terörü sıfırlayıp ülkeyi AK Parti’ye emanet ettik; getirdiği şu noktaya bakın” diyerek, çizdikleri bu “felaket tablosu”nun faturasını da AK Parti’ye, AK Parti’nin açılım politikalarına kesiyor.

Önce iki şeyi birbirinden ayırmak gerek: Kekliktepe saldırısının askeri açıdan bakıldığında PKK için kesin başarı, TSK için ise hezimet olduğu doğrudur. Ben de zaten dünkü yazımda bu hezimete işaret edip, bunun hesabının verilmesini istemiştim. Üstelik mademki artık terörle mücadele Genelkurmay’ın değil hükümetin inisiyatifinde yürüyor; bu askeri hezimetin hesabını vermenin de hükümete düşeceğini belirtmiştim.

Ama terör örgütünün Kekliktepe saldırısında başarı kazandığını söylemek başka şeydir; bu tabloya bakıp PKK’nın güçlendiğini söylemek başka… Bu saldırıda gerekli tedbirler alınmadığı için hükümeti eleştirmek ve bu hezimetin hesabını ondan sormak başka şeydir; hükümetin 2002’den beri izlediği Kürt politikasının yanlış olduğunu ve PKK’yı güçlendirdiğini söylemek başka…

Az değil, tam 30 yıllık bir tecrübeyle söyleyebiliriz ki, terör olaylarının artışı ve can kayıplarının yükselişi hiçbir zaman PKK’nın güçlenişinin ya da zayıflayışının ölçüsü olmamıştır, olamaz.

Nitekim bugün saldırganlığını cinnet düzeyine yükselten PKK, kendi tarihi içinde en zayıf olduğu dönemi yaşıyor. Buna karşılık, “terörün beli kırıldı” denilen 1993-1999 döneminde PKK gücünün doruğundaydı.

Peki nasıl ölçüyoruz bu gücü? Elbette, Kürt bölgesinde sahip olduğu prestijiyle, sempatiyle, kitle desteğiyle, o kitleleri mobilize etme gücüyle; ölenlerin yerine dağa yeni kadrolar çıkarma gücüyle…

Bugün örnek gösterilen 1993-1999 dönemi, “Teröre karşı alan savunması” adı altında devletin Güneydoğu’da terörist-vatandaş ayrımı yapmaksınız bütün halka karşı vahşi bir sindirme savaşı yürüttüğü; JİTEM’in kol gezdiği, faili meçhul cinayetlerin doruğa çıktığı, köylerin bombalandığı, köylülerin köy meydanlarında sıra dayağına çekildiği, Kürtler’in topraklarından sürülüp evsiz, tarlasız, işsiz, parasız bir halde komşu illerin varoşlarına yığıldığı yıllardır. Ve bu yıllar aynı zamanda (vukuat sayısı azalsa da) bölge halkının PKK’yla en fazla bütünleştiği; onu kurtarıcı gibi gördüğü, PKK’nın prestijinin en yüksek olduğu; Kürt gençlerin okullarını, işlerini bırakıp dağa koştuğu; yani PKK’nın en güçlü olduğu yıllardır…

Bugün ise tam tersi bir tabloyla karşı karşıyayız. Evet, terör örgütünün saldırganlığı ve can kaybı artıyor ama yaptığı her saldırıyla biraz daha zayıflıyor; kitle desteğini kaybedip tecrit oluyor. Çünkü artık Kürtler onun kullandığı şiddeti haklı ve meşru görmüyor. Çünkü artık onlar, gerek kolektif gerek bireysel haklarını demokrasi içinde mücadeleyle almalarının mümkün olduğuna inanıyor. O yüzden de terör örgütü artık kitleleri mobilize edemiyor; Arap Baharı’nı Diyarbakır’da tekrarlama hayalleri suya düşüyor. Gösterilerine adam toplayamıyor; dağa yeni kadrolar çıkartmakta zorlanıyor. Dayattığı sözde demokratik özerkliğe yandaş bulamıyor. Ne kitleleri sandık başına göndermemeyi başarabiliyor ne de kitlesel kepenk kapattırmayı. Ne bölgedeki sivil toplum kuruluşlarını susturabiliyor ne de “Benim için öldürme” gibi kampanyaların açılmasını önleyebiliyor.

İşte bu tabloyu yaratan AK Parti’nin uyguladığı politikalardır; yani demokrasidir. AK Parti, bireysel haklar konusunda yaptığı reformlarla, terörle mücadele ederken bölge halkına zarar vermemeye gösterdiği itina ile bölgede görev yapan bürokratların halk dostu tavrıyla ve yeni bir

anayasa yaparak sorunun yapısal temellerini çözeceği noktasında yarattığı umut ile PKK’nın kitle desteğini yok ediyor.

Bu gidişatı bir tek şey engelleyebilir: Hükümetin hata yapması. Terörle mücadeleyle demokratik reformları bir arada götürememesi; terörle mücadelede hukuku hiçe sayması; yeni anayasa çalışmalarının çıkmaza girmesi; yani Kürt kitlelerde yeni bir hayal kırıklığı yaratması…

Bu tip hatalar yapılmadıkça, PKK için yolun sonu göründü demektir.

 

Bugün, 22.10.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et