Devlet! Hayatımızdan Elini Çek!
Başörtüsü tartışmaları, her geçen gün kendi etrafında yeni konuları ve problemleri gündeme getirerek genişliyor. Yıllardır üniversitelerde uygulanan başörtü yasağının anlamsızlığı yasağı savunanlar tarafından bile anlaşıldığı günümüzde, başörtüsü etrafında yeni korkular üretilmektedir. Bugün gündemde olan artık başörtüsü yasağı değildir. Başörtüsünün topluma yayılması, küçük yaşlardan itibaren insanların başını örtmesi ve kamusal hayatın her alanında insanların diledikleri kılık kıyafeti giymesi tartışılmaktadır.
Üniversite çağına gelmiş yetişkin insanların başörtüsü dahil istediği kılık-kıyafeti giymesini utangaç bir şekilde tolere edebileceklerini savunan kesimler, ilköğretim ve lise dönemlerinde başörtüsünün takılamayacağını iddia etmektedirler. CHP, bu bağlamda AKP’den bütün kamuoyu önünde bağlayıcı bir taahhütte bulunmasını istemektedir. Başka bir ifade ile CHP, üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkmasını ilk ve lise öğretiminde başörtü yasağının konulması şartına bağlamıştır. Bu talep, bir yerde bir yasak kalkarken, diğer bir yerde yeni bir yasak ve müdahale alanının inşa edilmesi anlamına gelmektedir.
Üniversitelerde başörtü yasağının kaldırılmasının konuşulduğu bugünlerde Adana, Diyarbakır ve Mersin’de bazı veliler ilköğretimdeki çocuklarını başörtüsüyle okula gönderdiler. Bu girişimler hemen provokasyon olarak değerlendirildi. Velilerden bir bölümünün Mustazaf-Der üyesi olması, kamuoyunda bu olayların provokasyon olduğu kanaatini çok güçlendirdi.
AKP Milletvekili Zafer Üskül, velilerin başörtüsüyle çocuklarını okula göndermekte ısrar etmeleri halinde devletin çocukları ailelerinden alabileceğini söyledi.Üskül’e göre, velilerin çocuklarını başörtüsüyle okula göndermeleri çocuk istismarının bir örneğini oluşturmakta ve devlette çocuk istismarcılığına müsaade etmeyeceğine göre çocukları ailelerinden koparması meşru bir zorunluluktur.
Her şeyden önce velilerin çocuklarına istedikleri dini kılık-kıyafeti giydirerek okula göndermeleri, özgürlük ve çoğulculuk açısından çok önemlidir. Bu tartışma, provokasyon olarak geçiştirilecek bir konu değildir. Ak Parti ve muhafazakar çevrelerin, konuyu hukuk ve özgürlük açısından tartışmak yerine, sadece provokasyon söylemini tekrar etmeleri çok zayıf, yüzeysel ve kaba bir değerlendirmedir.
Velinin, çocuğunu benimsediği inanç, ahlak ve felsefeye göre yetiştirmesi, insan haklarının, çocuk haklarının ve din ve vicdan özgürlüğünün bir gereğidir. Çocuğunu başörtülü bir şekilde okula yollamak çocuk istismarı yada baskı olarak değerlendirilemez. Devletin velinin yerine geçerek çocuğa bir hayat tarzı, inanç ve kılık-kıyafet dayatması insan haklarına aykırıdır. Çocuğumuzun ne giyip giymeyeceğine ancak çocuk ve ebeveynleri karar verebilir. Okula düşen, çocuğun kılık-kıyafetine saygı göstermekten başka bir şey değildir. Burada sorun olan çocuğun başörtüsüyle ilköğretime yada liseye gitmesi değildir. Anormal olan başörtüsü yüzünden çocuğun okula alınmamasıdır.
Bugün Aleviler, çocuklarının zorunlu din derslerinden muaf tutulmasını istemekte, Kürtler çocuklarına anadilde eğitim verilmesini talep etmekte, dindarlar kız çocuklarının başörtüsüyle okula gitmesini arzulamaktadır. Bütün bu talepler, meşru, saygın ve değerlidirler.
Sonuç olarak biz ve çocuklarımız devletin uzantıları değiliz. Devletin bize ve çocuklarımıza, neye inanıp inanmayacağımızı, neyi giyip giymeyeceğimizi, hangi dilde eğitim alıp almayacağımızı dayatma hakkı yoktur. Kılık-kıyafet, anadil ve din eğitimi gibi konular konusunda tasarruf hakkına sahip kişiler ebeveynlerdir.Devletin ebeveyn rolüne soyunması, bireysel hak ve özgürlüklerimiz açısından ciddi bir tehdittir. Devlete güçlü bir şekilde şunu söylemek lazımdır: Sen, anne-babamız değilsin! Lütfen dinimize, dilimize, kıyafetimize ve hayatımıza karışma!
25.10.2010