Her gün yeni gelişmelerle uyanıyoruz. Ortalığa belgeler saçılıyor, dosyalar hazırlanıyor, kirli ilişkiler deşifre ediliyor.
Her şey ortaya saçılıp dökülmesine rağmen, olanları anlamlandırma mümkün olmuyor.
Zaten yapılan operasyonları, ortaya çıkarılan karanlık ilişkileri anlamlandırmak çok kolay gözükmüyor.
İstedikleri zaman istedikleri kadar bilgiyi, belgeyi, dosyayı ve operasyonu ortaya koyanların hedefi, zaten bize olanları anlamamıza imkan vermemek. Onlar, yaşananları onların hedeflerine uygun bir şekilde algılamamızı istiyorlar ve onların istediği şekilde siyasi ve sosyal tercihlerde bulunmaya bütün toplumu zorluyorlar.
Medyada yazılan ve çizilenler, aslında hiçbir anlam ve derinlik ihtiva etmiyor.
Propaganda analizin yerini almış durumda.
Düşüncenin yerine ise papağanlık hakim olmuş gibi.
Hiç kimse özgün ve özgürce kendisini ifade etmiyor.
Herkesin ipi sanki bir başkasının elinde gibi.
Herkes bir başkasının hesabına söylemler üretiyor.
İnsan için en büyük felaket hep başkalarının arzusuna göre yaşamaktır.
İnsanın beynini başkasına kiraya vermesi veya satması ise olabilecek en kötü durumdur.
Hep başkalarını merkeze alarak başkalarının argümanlarını tekrar edenler, fikir değil papağanlaşmış dünyalarını sadece tezahür ettirmektedirler.
Parti, cemaat, ırk, milliyetçilik, sınıf gibi kurgular insanı özgürleştirmezler. Çoğu zaman insanları kendilerinin tutsağı yaparlar.
İşin ilginç yanı çoğu insan, gönüllü bir şekilde kolektif yapıların tutsağı olmayı kabul eder ve kolektif tutsaklığı içselleştirir.
Aslında kamuoyunda yazılıp çizilenlerin hiçbir değeri yoktur. Kamuoyunda boy gösterenler, kendilerine ait görüşlerinden dolayı, kendilerine başkalarının sözcüsü muamelesi yapıldığı için öne çıkarılmaktadırlar.
Ortada acımasız bir iktidar mücadelesi olmaktadır. Taraflar, devlet denilen aygıtı kontrol etmek için bütün cephanelerini stratejik bir şekilde tüketmeye çalışmaktadırlar.
Hegemonya için büyük mücadele veren taraflar olduğu gibi , birçok insanda bu mücadelede veya savaşta bir tarafın askeri olmak için mücadele vermektedir.
Gezi olayları sırasında söylenen bir slogan bu coğrafyanın çok önemli bir gerçeğini ifade ediyordu: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”Bu sloganla alay etmek için üretilen slogan ise şuydu: “Mustafa Keser’in askerleriyiz!”
Bu coğrafyanın en derin problemi, herkesin bir yerlerin veya kişilerin askeri olmak için kıyasıya bir rekabetin içine girmiş olmasıdır. Birilerinin askeri olmak mücadelesi, bütün insan ilişkilerini zehirlemekte ve yozlaştırmaktadır. Hep birilerinin askeri olmayı öğrenenlerin öğrenemediği yalın gerçek şudur: İnsan onuru, hiç kimsenin askeri olmamayı gerektirmektedir. Hep başkasının askeri olmaya çalışmak, bir rezillik iken, hiç kimsenin eri olmamak ise erdemdir. Bu coğrafyada asıl özgürleştirici değişim iktidar için mücadele eden efendiler değiştiği zaman değil, insanların başkasının askeri olmayı reddettiği zaman gerçekleşecektir.