Güney Suriye’de İsrail’e Fren, SDG’ye Test

Erdoğan “İsrail’in hedefinde biz de varız” dediğinde herkes gülmüştü. Yaşananlar onu haklı çıkardı. Gazze’den sonra Lübnan’a, peşinden İran’a, Yemen’e, Suriye’ye, Tunus’a ve nihayet Katar’a saldıran İsrail, Batı Şeria’yı da ilhak edeceğini duyurdu. Sırada neresi var?

10 Eylül tarihli (Türkiye Gazetesi) yazısında “İsrail laftan değil güçten anlar” diyen Cem Küçük haklı. Ama bu gücü kim gösterecek?..

İsrail’i kimler durdur(a)maz?

1) ABD: İsrail gerek finans piyasası ve medyadaki gücü, gerekse Evanjelikler ile kurduğu sıkı bağlar sayesinde ABD üzerinde o kadar etkili ki, bu ülkenin Orta Doğu politikasını adeta tek başına İsrail belirliyor. Bu yüzdendir ki ABD, İsrail’i durdurmaya hiç de hevesli görünmüyor.

2) Avrupa ülkeleri: ABD’den farklı olarak İsrail ile aralarında duygu birliği yok. Hatta tam tersi geçerli. Tarih boyunca Yahudiler Avrupa’da sevilmeyen, istenmeyen bir kavim olmuş. 1948’de İsrail kurulduktan sonra Avrupa’dan bu ülkeye zaman içinde milyonlarca Yahudi göç etmiş. Onların dönme ihtimali, Yahudileri kendilerinden uzak bir coğrafyada tutmak isteyen Avrupa’nın ciddi biçimde gözünü korkutuyor. İsrail’in Yahudiler için güvenli bir ülke olması, Avrupa için bu yüzden önemli.

Avrupa hükümetlerinin Gazze konusunda yeterince ses yükseltmemelerinin bir diğer sebebi, Rus tehdidi yüzünden ABD’nin güvenlik şemsiyesine muhtaç olmaları. Gazze gibi ‘talî’ bir konu yüzünden ABD ile ters düşmek istemiyorlar.

3) Arap ülkeleri: 1948, 1956, 1966 ve 1973 yıllarında İsrail’le yaptıkları savaşların tamamını kaybetmeleri, İsrail’i Arapların gözünde yenilmez bir güç haline getirdi. Mısır, bu savaşlar sırasında kaybettiği Sina Yarımadası’nı bile ‘İsrail aleyhine politika yürütmeme’ şartıyla 1979’da geri alabildi. Mursi’nin iktidarda kaldığı süreyi saymazsak, bu söze sonuna kadar bağlı kaldı.

Ayrıca İsrail, 1948’den bu yana Arap ülkeleriyle arasındaki mesafeyi her bakımdan açtı. İsrail’in yeni kurulduğu bir dönemde, arkalarında Sovyetler Birliği’nin desteği de varken defalarca deneyip yapamadıkları şeyi Arap ülkeleri bugün hiç yapamaz. ABD’den silah almayı bıraksınlar, ABD bankalarına yatırdıkları paranın bir kısmını başka ülkelere kaydırsınlar, petrol vanalarını birazcık kıssınlar, bu bile kâfi. ABD’ye göbeğinden bağlı petrol krallarının bu kadarını dahi yapabileceğini zannetmiyorum.

4) İsrail ve ABD’den aldığı darbelerden sonra İran zaten denklem dışı kaldı. Pakistan, Endonezya ve Malezya gibi İslam ülkeleri bölgeye çok uzak. Rusya, Ukrayna ile uğraşıyor. Çin büyük bir güç olsa da, dünya siyasetine ağırlığını koymaya başlamadı. Ayrıca insan hakları sicili öyle bozuk ki ‘birbirlerinin kirli çamaşırlarını karıştırmama’ hususunda ABD ile anlaşmaları dahi mümkün. Velhasıl Gazze’ye Çin’den de hayır gelmez.

Türkiye daha fazla ne yapabilir?

Bilindiği üzere İsrail son dönemde sık sık Güney Suriye topraklarına giriyor. Şam yakınlarına kadar uzanan tacizlerle bir yandan Şara hükümetini tehdit ederken diğer taraftan güneyde Dürzilerin bir kolunu, kuzeyde SDG / YPG güçlerini kullanmak suretiyle Suriye’yi istikrarsızlaştırma peşinde. Bunda büyük ölçüde muvaffak oluyor da…

ABD, Ürdün ve Suriye arasında geçtiğimiz günlerde imzalanan Süveyda mutabakatı, güya, Güney Suriye’ye istikrar getirmeyi hedefliyor. Lakin bu bölgeyi istikrarsızlaştıran asıl güç olan İsrail bu anlaşmaya taraf değil. Altına imza attığı anlaşmalara dahi uymazken, taraf olmadığı bir anlaşmanın İsrail’i durduracağını düşünmek iyimserlik olur.

Bu, resmin bir tarafı. İkinci tarafında Türkiye var.

Bilindiği üzere Türkiye’de bir barış süreci yürütülüyor. Üzerinde mutabık kalınan yol haritasına göre Irak’taki PKK güçleri silah bırakacak. Bunların bir kısmı Irak’ta kalacak, bir kısmı Türkiye’ye dönecek. Kalanı ise silahlarıyla birlikte Suriye’ye geçerek SDG / YPG’ye katılacak. Akabinde de SDG, Suriye millî ordusunun bir parçası haline gelecek. Plan bu.

Bu yol haritasının Irak ayağında mesafe alınırken, Suriye ayağında aksamalar yaşanıyor. Bunun sebebi, SDG güçlerinin Suriye millî ordusuna katılmayı reddetmeleri. Görünen o ki birtakım güçler Suriye Kürtlerinin aklını yine bulandırıyor: Sonradan devletleşme ihtimali bulunan bir bölge (kanton) ve müstakil bir ordu (SDG) sahibi olmak varken, daha azına niye razı olsun?

Bu havuç Kürtlerin önüne 2015 yılında da konmuş, fakat netice alamamışlardı. Tarihten ders çıkartılmazsa bu defa da öyle olacak.

Yeri gelmişken söyleyeyim. Kürtlerin Irak’ta ve/veya Suriye’de özerk bir yapılarının, hatta bağımsız bir devletlerinin olması beni kesinlikle rahatsız etmez. Lâkin böyle bir yapının yahut devletin Türkiye’ye rağmen kurulamayacağının, kurulsa da yaşayamayacağının artık anlaşılması lazım. Her ne yapılacaksa Türkiye ile konuşarak, anlaşarak ve onun desteği alınarak yapılmalı. Barzani, bu konuda iyi bir örnek.

Kaldı ki PKK’nın aksine SDG’den silah bırakması değil, Suriye millî ordusuna katılması isteniyor. Bu beklentinin karşılanmaması, çözüm sürecine baştan beri karşı çıkan çevrelerin ekmeğine yağ sürüyor ve Erdoğan’ın üzerindeki ‘müdahale’ baskısını artırıyor. Müdahale derken, Kürtlerin Rojova dediği bölgeyi, Aynelarab ve Münbiç civarını kastediyorlar elbette. Zira aynı çevreler bu bölgeye ve SDG’ye yapılacak bir askerî müdahalenin çözüm sürecini zora sokacağını, hatta çökerteceğini gayet iyi biliyor. Onların istediği de bu zaten.

Müdahale çağrısında bulunanların gözünde SDG, ABD ve İsrail’in güdümünde Türkiye düşmanı bir yapı. Elindeki silah ve milisleri günün birinde Türkiye’ye karşı kullanacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzdendir ki SDG’nin Suriye ordusuna katılmasına bile karşılar. Onlara göre SDG ya tamamen silah bırakmalı ya da bir askerî harekâtla yok edilmeli.

SDG, Türk ulusalcılarının iddia ettiği gibi İsrail ve ABD’nin güdümünde bir yapı mı? Eğer öyleyse, bilhassa İsrail ile aramızda Suriye coğrafyasında çıkacak ilk ciddi ihtilafta SDG’nin Türkiye aleyhine harekete geçmesi beklenir. Bunu anlamanın bir yolu var: Güney Suriye’ye (kabaca Şam’ın güneyine ve Süveyda bölgesine) TSK unsuru yerleştirmek. Suriye hükümeti ile anlaşarak atılacak bu adımla hem İsrail bu bölgede istediği gibi at oynatamayacağını görür, hem Şam yönetimi rahatlar, hem de SDG’nin İsrail güdümünde bir yapı olup olmadığını anlamış oluruz.

Bu hamle birkaç bakımdan işe yarayabilir.

1) Önerdiğim hareket planında TSK’nın Güney Suriye’deki görevi Yeni Suriye Ordusu birliklerine eğitim vermek ve Şam’ın güvenliği için devriye faaliyeti yürütmekle sınırlı olacak, kendini savunma dışında çatışmaya girmeyecek. Şam yönetimiyle anlaşarak ve geçici olarak orada bulunulacağından işgalden veya uluslararası hukuk ihlalinden kimse söz edemez.

2) TSK’nın Güney Suriye’deki mevcudiyetinin İsrail’i rahatsız edeceği muhakkak. Bununla birlikte, Türkiye ile sıcak bir çatışmaya girmek istemeyeceğinden bu bölgeye yönelik taciz ve saldırılarını ciddi biçimde azaltacaktır. Bu durum, Şara yönetimini de rahatlatır.

3) Türkiye ile sahada karşılaşmak istemeyen İsrail, diğer silahlarını devreye sokarak mukabele etmeye çalışacaktır. Bu silahlardan ilki, uluslararası kamuoyuna ‘Türkiye’nin işgalci bir güç olarak orada bulunduğu’ propagandasını yaymak olabilir. Suriye hükümetinin onayıyla orada bulunulacağından bu iddia kolayca çürütülebilir.

İkinci olarak, döviz ve borsa üzerinden manipülatif hareketler başlatmayı deneyebilir. Finans piyasası, maalesef, Türkiye’nin saldırıya en açık sahası. İmamoğlu’nun tutuklanmasından CHP’nin kurultay davasında verilen ara kararlara kadar her türlü gelişme, döviz ve borsada ciddi hareketlenmelere yol açıyor. Bu tür manipülatif hareketlerle baş etmenin tek yolu, faizi bir parça yüksek tutmaktan geçiyor. Kısa vadede buna katlanacağız. Orta ve uzun vadede ise bu kırılganlığı mutlaka yenmek zorundayız.

4) SDG İsrail güdümünde değilse, Türkiye’nin Güney Suriye’de yürüttüğü bu faaliyetler onu rahatsız etmez, etmemeli de. Fakat iddia edildiği gibi İsrail’in güdümünde bir yapı ise Türkiye’nin bu hamlesinden sonra kuzeyde hareketlenerek Fırat Kalkanı – Barış Pınarı – Zeytindalı bölgesini veya bu bölgedeki TSK unsurlarını taciz etmeye başlayacaktır.

Kendisine ilişilmediği halde TSK’ya ve TSK denetimindeki bölgelere saldıran SDG’nin İsrail ile birlikte hareket eden Türkiye düşmanı bir yapı olduğu işte o vakit tescillenir ve çoktandır tartışılan Kuzey Suriye / SDG operasyonu haklılık kazanır. Umarım Barış Süreci’ne gölge düşürecek böyle bir gelişme hiç vuku bulmaz.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et